Yüzyıl önce Osmanlı Devleti’nin bir vilayeti olan topraklarda yaşananları tüm ayrıntılarıyla bilmediğimiz kesin.
Güç oyunlarının ve ihanetlerinin ortasında kalan Osmanlı Devleti kimseyi asimile etmeyi de hiç aklına getirmemiştir.
Eğer öyle bir stratejisi olsaydı yeryüzünde Yunanlı, Arap diye bir millet de kalmayabilirdi.
Yazar James Barr Kırmızı Çizgi adlı eserinde, 1916’da İngilizlerin Kut’ül Amare’de bozguna uğramasının hemen ardından iki adamın, öngörülü bir politikacı olan Sir Mark Sykes ile hınç dolu bir diplomat olan François Georges Picot’nun Ortadoğu’yu paylaşma planlarını görüşmek üzere gizlice buluştuğundan bahsediyor...
İki adamın vardığı anlaşmaya göre, İngiliz-Fransız Dostluk Antlaşması’nı tehlikeye sokacak gerilimleri hafifletmek ve Akdeniz’den İran sınırına uzanan bir hat çizmek...
Bu keskin hattın kuzeyindeki bölgenin Fransa’ya, güneyindeki bölgenin ise Britanya’ya gitmesi...
Yani, kırmızı çizgi bu işte...
---
Ortadoğu’nun kaderine yön verenin, bugün bölgenin adeta gayya kuyusuna dönüşmesinde önemli bir rol oynayan İngilizler ile Fransızlar arasındaki gizli kapaklı mücadele olduğunu yazan James Barr, bu keskin hattın güneyindeki İngiltere’nin Filistin, Mavera-i Ürdün ve Irak’taki mandaları ile Fransa’nın Lübnan ve Suriye’deki mandalarının iki büyük güç arasında bir huzursuzluk doğurduğunu, Ortadoğu’nun ise onarılmaz bir biçimde şekillenmesine yol açtığını ifade ediyor...
---
“O zamanlar Filistin’deki İngiliz yönetimini sonlandırmaya çalışan Yahudi teröristleri kim silahlandırarak finanse ediyordu?” sorusunu 2007 yazında gizliliği yeni kaldırılmış bir Britanya hükümet raporundan öğrenen James Barr, gizli servis MI5’ten bir ajanın raporuna göre, bu finansı Fransızların sağladığını belirtiyormuş...
Etkili bir şiddeti teşvik edenler daha sonra kendi aralarındaki savaşı bırakmış, birileri Filistinlileri bir tarafta Yahudileri silahlandırarak bugünlere getirmiştir.
Kırmızı Çizgi adlı eserinde James Barr, çizginin her iki tarafındaki önemli gelişmeleri ve bilinmeyenleri anlatıyor.
Okuyunca gayya kuyularına dönüşen bu coğrafyanın bir türlü iflah olmayışını da anlıyoruz...