Ve Ankara’dayız...
Siyasete endekslenen devletin bir yüzü yani bürokrasi kilit durumda, keyif çattığı günlerde...
Seçim sonuna kadar ne siyaset iş veriyor ne de vatandaş bir şey çıkmaz diyerek bu kapıyı çalıyor.
Kimileri de stres dolu günleri yaşıyor.
Çünkü seçim sonrası yerini koruyup koruyamayacağının merakı içinde.
***
Ankara sanki boşalmış gibiydi...
Belki de ramazan ayının mahmurluğundan...
Siyaset, mahallelerdeki topluluklara odaklanarak parti çalışmalarını yapardı eskiden ama şimdi böyle bir disiplinden uzak olduklarını gözlemliyoruz...
İnsanlara dokunarak, elini sıkarak, tanışarak ve belki de kendi siyasi tarihleriyle, yaptıklarıyla, yapamadıklarıyla yüzleşerek ve hesaplaşarak ilerleyen bir atmosferin de çok uzağında gezindiklerine şahit oluyoruz..
Siyasi partiler için iyi bir şey değil bu vurdumduymaz duruş.
Konuştuğumuz insanlar ise demokrasinin en vazgeçilmezi olan seçimlerden bıkıp usandıklarını bile söyleyebiliyor...
Ve biz hayretle dinliyoruz...
Çünkü sandığa gitmeyenlerin demokrasiden söz etmeye haklarının olmayacağına inananlardanım.
***
Kara propaganda yaparak siyaset yapanlara ise diyoruz ki bu davranış bozukluğunu gelenekselleştirmeyin.
“Çamur at izi kalsın” mantıksızlığını devam ettirmeyin.
Olası her senaryo ve faraziye doğruymuş gibi piyasaya sürülüyor.
Varsayımlarını olmuş gibi anlatan bazı siyasi liderleri ise anlamakta zorlanıyoruz.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Telefonlarım dinleniyor” diyor.
Ama gerisini de getiremiyor.
Kim demiş, kim dinlemiş, tarzı yığınla soruyu insanların aklına bir kurşun gibi sokuyor ve siyaseti kirli ve iftira bilgilerle kirletiyor.
Faraziyelerle siyaset yapmaya devam edenlerin bir gün faraziye olacağını söyleyebiliriz...