Mehmet Soysal

Mehmet Soysal

mehmet.soysal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Londra’dayız...
Yağmur çiseliyor.
Hava griye bürünmüş.
Güneşin olduğu her yeri kendisine ait bilen, üzerinde güneşin dahi batmadığı ülkenin adı bu yüzden Birleşik Krallık denilen İngiltere yeni dünya düzeninde kendisine yeni bir pozisyon arıyor...
Ve şimdi gri bir alanda sessiz sedasız dolaşıyor!
Amerika, Çin ve Rusya üçgeni içinde kendisine daha güçlü bir pozisyon bulup masaya oturup oturmayacağı henüz belli değil gibi.
Özellikle, Ortadoğu’daki eski gücünü korumakta ve dizayn etmekte zorlanıyor.
Brexit sonrası AB ülkeleriyle girdiği siyasi restleşmenin ekonomiye ve turizme yansımaları başlamış bile.
Londra sokakları sanki terk edilmiş gibi.
Ve sık aralıklarla çalan polis ve ambulans sirenleri ise insanları hemen tedirgin etmeye yetiyor...
Terörün çirkin yüzü halkı diken üstünde bir hayatla tanıştırmış...
Ünlü alışveriş merkezlerinin girişlerinde güvenlik çanta araması yaptığına göre terör korkusu Londra’da kabusa dönüştürmüş gibi.
*
İngiltere ve Amerika THY ile seyahat eden yolculara karşı başlattığı dizüstü bilgisayar ve tablet kısıtlaması ise başka bir garabet.
Uyduruk bir gerekçe ile büyük bir mağduriyete yolaçan bu uygulamanın gerçek adresi Türkiye ve ekonomisi...
Daha da ötesi dünyada 12 sıraya giren THY’nin başarısına yöneliktir.
Ülkemizdeki medyanın ve yazarların bu konuya sessiz kalmasına da anlam veremiyoruz.
İslam ülkelerinden biri yapmış olsaydı bir bardak suda fırtına kopartırlardı.
Ve hep bir ağızdan ıslık çalmaya ve yürümeye başlarlardı.
Nihayetinde olayı getirip İslam dinine saldırmaya kadar götürürlerdi.
*
Parklarıyla ünlü Londra’da hayat sakin ve tedirgin.
Oteller eskisi gibi öyle fazla kalabalık değil.
Avrupalılar ve Araplar eskisi gibi cirit atmıyor alışveriş merkezlerinde, restoranlarda.
Tiyatroları ve müzikalleriyle ünlü Soho’da bile güvenlik üst düzeyde.
Salona girmek için uzun kuyrukları beklemek zorundasınız.
Bir balon patlamasıyla bile insanları korkutmaya yetiyor.
Biz halkın bu korkusunu, paniğini anlıyoruz ama keşke 35 yıl boyunca biraz da onlar bizleri anlayabilseydi.
Ve PKK’yı finanse eden, akıl hocalığı yapan ve üzerimize saldırtan devletlerine ve yönetenlerine rest çekebilseydiler...
“Kan istemiyoruz, çünkü bumerang gibi bir gün bize dönecek bu bela” dilebilseydiler...
Ve demokrasinin ilk işareti olan sandıkta oy vermeseydiler!
Yani seyirci ve yabancı kalmasaydılar...
*
Uzaklarda başlattıkları savaşlar yüzünden milyonlarca insan yangını çıkartanların üzerine adeta yürüdü...
Ve denizleri yararcasına Batı’ya koştular.
Mülteciler şimdi artık hemen her yerde.
Çoğu hizmet sektöründe çalışıyor, ya da iş arıyor.
Medeniyetin ihraç edildiği bu ülkelerde mülteciler büyük sıkıntı yaşıyor.
Bugün bayram ama onlar için topraklarından uzak geçirdikleri belki de ilk bayram.
Asla da unutamayacaklar...
Oysa dünya herkese yetecek kadar büyüktü ve ticari olarak da herkesi doyurmaya yetecek pasta bulunuyordu.
Hepsine sahip olmak duygusu insanları nasıl da timsahlaştırıyor işte, yaşıyoruz ve görüyoruz işte...
Her geçen gün biraz daha sevinçlerle geçen bayramların dramatik yanlarıyla yüzleşiyoruz.
Ve üzülüyoruz...