Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım defalarca “Değişecek olan rejim değil, sistemdir” diyor...
Ve ısrarla birileri “Rejim değişiyor” diye direniyor ve yanlış bir tartışmanın fitilini ateşliyor...
Muhalif olunur ama doğruyu yalan çizgisine taşımanın adı da siyaset değildir...
Son iki yüz yılda yaşadıklarımız ortada...
Darbe, kriz senaryoları üreten bu sistem tıkanmıştır artık.
Daha düne kadar sembolik ve sorumsuz olan Cumhurbaşkanlığı makamı artık “yetkili sorumsuz” pozisyonundan çıkıyor ve özetle, “yürütmenin başındaki tek sorumlu kişi seçiliyor.”
Can Paker’in deyişiyle, “Hızlı bir siyasi kadro yenilenmesi olacak ve TBMM’deki partiler genel başkanlarını aynı zamanda cumhurbaşkanı adayını seçecek. Eğer aday seçilemezse hem partinin değişimine hem de kadroların değişimine neden olacak.”
*
Kafa karışıklığına yol açanların sayısı ise çok.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hukukçu Başdanışmanı Mehmet Uçum’un “Değişiklik var ama objektif açıklamaya da ihtiyaç var!” dediği gibi, meseleyi karanlığa çekip “karanlıkta kara kedi kovalamak” isteyenler halka da yalandan masallar anlatıyor...
Sorun şu, işin uzmanları çarpıtarak tarif ediyor...
Meseleyi savunanlar ise kafa karışıklığına yol açacak açıklamalarda bulunuyor...
Mehmet Uçum ise başlıklar halinde özetliyor;
Önerdiğimiz şey, rejim değil, sistem değişikliğidir.
Türkiye başkanlık sistemini bugüne kadar hiç tecrübe etmemiştir!
Türkiye’nin tecrübe ettiği sistemin adına parla-menter deniliyor ama uygulaması bu da değil.
“Askerler gitsin” ve “Demokrasi gelsin de seçimler olsun” diye 82’deki anayasa referandumuna halkın yüzde 96’sı “evet” dedi.
Devletle toplumun ilişkisindeki tartışmanın yazılı hali anayasadır.
Ve biz 27 yıldan beri anayasayı tartışıyoruz.
Afrika ülkelerinde bile üç yıl tartışıldı ve anayasa yapıldı.
*
Son 56 yıldan beri her şeye egemen olan devletin milli egemenliğe levazımatçı görevi verdiğini söyleyen Mehmet Uçum, konuya başlıklar halinde şöyle açıklık getiriyor:
Bürokratik egemenlik demek asker yargı ve idari bürokrasidir.
Ve devletin diğer kurumlarıdır, halkın üzerinde daima ağır baskılar oluşturmuştur.
Hukuk mühendisliği yapanlar daima gayrimeşru bir işle uğraşmışlardır.
Yani toplum ve siyasi mühendislik yapabilirsiniz ama hukuk mühendisliği yapamazsınız, faşizan bir yapı doğurur.
Kadim sorunlarımızla tarihsel yüzleşme yaparsak devletin Kürtlere yönelik uyguladığı pratiklerden çıktı sorunlar.
Aynı şekilde din de böyle. 28 Şubatda bu filmin son karesidir.
Kurtuluş Savaşımız aynı zamanda kapsayıcı bir anlayıştır.
1924 yılından sonra kapsayıcı kısmını sürdüremedik ama yeniden tarihsel bir bağlantı yaparak çözülür.
Kurtuluş Savaşı kapsayıcıydı. Kuruluş ise dışlayıcı oldu. Türkiye’deki kadar kanun iptalleri başka bir ülkede yoktur. Denetimler hak ve özgürlükler adına yapılıyorsa meşrudur. Aksi denetimler gayrimeşrudur.
Devamı pazar yazımızda...