Yaşadığı çağın dramını, acısını, savaşlarını, ahlaksızlıklarını, bunalımlarını, feryadını, zulümlerini, ihanetlerini, aşklarını, kahramanlıklarını ve pusuların öykülerini bir kurşun gibi satırlara dökerek ‘sanatlaştıran’ şairler vardı, eski zamanlarda...
Ve artık sadece paranın hüküm sürdüğü, paraya endekslenen dünyada duygu yüklü adamlar artık yok...
Kelimelerin anlamsızlaştırıldığı hayata rakamlar hükmediyor...
Acımasızlaştırılan düzene yenik düştü kelimelerin efendileri...
Para ve gücün efendileri toplumları yönetiyor...
---
Kelimelerin efendisi olan günümüz şairleri de eski zamanlardaki gibi zindanlarda gün tüketmiyor, hür yaşıyor olabilirler ama, “dışarıda gürül gürül akan bir dünya”nın tüketim stratejisine boyun eğmiş gibi duruyorlar...
Kimse rakamların acımasızlığına dayanamıyor...
Hür yaşamak sokaklarda dolaşmak sanılıyor!
Necip Fazıl, Nâzım Hikmet, Ahmed Arif gibi şairlerin şansı kavgaları ve çileleri imiş...
Çilesiz, hücresiz, dertsiz, aşksız, feryatsız ve ihanetsiz bir hayat yaşasaydılar, kelimelere de bu kadar hükmedemeyeceklermiş...
Yürekte acı yoksa satırlara dökülecek kelime de kalmazmış demek...
Yaşadığımız çağ güya değişmiş...
Modern dünyada güya uzaya gidildi, uydular fırlatıldı, dijital çağ geldi ama duyguları ve sihirli kelimeleri de alıp götürdü sanki...
Modern dünyanın savaşlarındaki yaşanan dramı sanatlaştıran şair yok gibi...
---
“Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık.
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar” diyen Necip Fazıl’dan geriye sadece serseri kaldırımlar kalmış...
“Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü...” diyen ve ihanetin tarifini yapan Ahmed Arif’in dediği gibi, her şeyi ve herkesi tanıyarak büyüdük ama hâlâ tanıyamadıklarımız var gibi...
Tanıyamadıklarımızı da tanıyamadan göçüp gideceğiz belki de...
“İhanet bir bilmecedir” diyerek hayatın bilmecelerini çözemeden sessiz bir gemi gibi usulca giden çekip giden Attilâ İlhan da yok...
“bir kış akşamı gibi karanlığı korkunun” diyerek kavgasını sanatlaştıran Nâzım Hikmet de...
Ve şairlerin adı yok!
Ölmüş şairlerin yurduna dönmüşüz de kimsenin haberi yok...
Bilmece gibi ihanet döşenmiş yollardan geçiyoruz işte...
İster adına savaş, darbe, siyaset, rant, para, güç oyunları deyin, isterse kıyamete giden yollar deyin, sonuçta hiç kimse sağ çıkamayacak bu dünyanın içinden...