Yıllar önce, ABD’de bir kurumda birlikte çalıştığımız Burmalı bir Müslüman dost vardı. O tarihlerde muhalefetin kadın lideri Aung San Suu Kyi’nin tutulduğu ev hapsinden salıverilmesi için uluslararası topluluk işbaşındaki cuntaya ağır baskı yapıyordu. Dolayısıyla, çalıştığımız yayın kurumu da hemen her gün bu bilge bakışlı, gözleri sürekli ağlamış gibi duran demokrasi kahramanı kadının salıverilmesi için yayın yapıyordu.
İki çocuğu ve eşiyle ABD’ye sığındıktan sonra, Burma’da takılan ismi bırakıp, aile içinde kullanabildiği İsa adıyla anılan bu dost, Suu Kyi haberlerini hep başını sallayarak, gözlerini yuvarlayarak okur; işini doğru dürüst yapar ama yaptığı işten memnuniyetsizliğini her haliyle belli ederdi. Nedenini sorduğumuzda da cevabı üç kelimeydi: O bir Budist’tir.
Zaman, Angelina Jolie’lerin, Brad Pitt’lerin, Richard Gere’lerin akın akın Budist olduğu zamandı; dünyanın her köşesi Dalay Lama’nın halkla ilişkiler kampanyalarına tanık oluyordu. Budizm, barışın, sevginin, kendi kendisiyle ve tüm insanlarla barışık olmanın simgesiydi. Dalları, kolları, öğretileri hakkında çok şey bilmese de Hıristiyan’ı, Musevi’si, Müslüman’ı ile entelektüellerin şiş göbekli, güleç yüzlü Buda heykelciklerini alıp evine süs diye koyma devriydi.
İsa Bey’in Suu Kyi ve Budist tedirginliğini anlamak zordu; ta ki 2010’dan sonra muhalefet lideri Suu Kyi’nin, 15 yıldır tutulduğu ev hapsinden salıverilmesiyle, işbaşındaki askerî cuntanın ülkede zorla sağladığı huzur ortamının yok olmasıyla, Ramu, Meiktila, Lashio ve Kantbalu’da art arda Müslüman katliamı haberleri gelinceye kadar. İsa Bey, iş yerindeki mescidin duvarına “Filanca yerde katledilen 10 kişi için dua edin” çağrıları asmaya başlamıştı. Zamanla bu rakamlar büyüdü ve bugün binlerle ifade edilir oldu.
Ülkenin adı Myanmar olmadan önce yaşadıkları yörenin adıyla Arakan Yerlileri diye anılan Burmalı Müslümanlara bugün de Rohingya Halkı deniyor. Bu iki ifade de etnik bileşimi Arap, Türk, Fars, Moğol ve Peştu olan bu Bengal Müslümanlarının, birkaç adada yaşayan, uygarlıktan uzak, sanayiden, ticaretten habersiz, yarı vahşî bir kavmin arta kalanları gibi bir anlam taşıyor. Oysa Burma’da Müslüman uygarlığı, dünyanın ikinci en büyük imparatorluğunu kurmuş olan Babür Şah ve Şah Cihan’dan bu yana devam ediyor. Evet, belki kendilerine ait bir devletleri olmadı ama Burma Müslümanlığı, sadece Uzakdoğu kültürlerine değil, ama ana akım Müslümanlığa da İslam ilimleri ve edebiyatıyla katkıda bulundu. Bugün sayıları bir milyonun altına inmiş de olsa bu halk 3 milyondan fazla nüfusuyla Bengal Müslümanlarının büyük kesimlerinden biriydi.
Bir zamanların demokrasi şampiyonu Suu Kyi, Rakhine eyaletindeki Müslümanlara vatandaşlık haklarının verileceğini vaat ettiği ve iktidara geleli neredeyse üç yıl olduğu halde, bırakın vatandaşlık haklarını, Müslüman azınlığın önce azınlık kimlik kartlarını, ardından da yaşam hakkını ellerinden aldı. Nobel Barış Ödülü’nün de sahibi olan Suu Kyi, tanıma anlamına geleceği korkusuyla henüz Rohingya kelimesini telaffuz bile etmedi.