Karmaşık olaylarda ince noktaları görebilen uluslararası ilişkiler uzmanları vardır... Bunların büyük çoğunluğu ünlü gazetelerin, ünlü yazarları arasında bulunmazlar... Bu kişilerin yazdığı raporlar, sadece bir avuç “abone” müşterinin görebildiği raporlarıdır...
Böyle bir rapor, geçen ay, sunulduğu bir devlet başkanına ABD Başkanı Donald Trump’ın “The Art of the Deal” (Anlaşma Sanatı) adlı kitabını okumasını tavsiye ediyordu. Gazeteci Tony Schwartz’ın da imzasını taşıyan, Trump’ın anlattığı kısmen biyografi, kısmen kendi başarılarını övme hikayelerinden ibaret bu kitap, bir iki yerde ABD’nin bugün uyguladığı ama çoğu kişiye hiç anlamlı gelmeyen, hatta çelişik, çapraşık, karmaşık, tutarsız görünen siyasetini anlamaya yardımcı olabilir.
“Deal” kelimesi dilimize standart sözlüklerde “anlaşma” diye çevrilse de, Anglo-Sakson günlük yaşamda bununla “pazarlık” kastedilir. “Müzakere” yoluyla elde edilenden farklı bir anlaşma... Bir tür “kandırmaya dayalı pazarlık.”
Nitekim Trump’ın kitabında bu sanat “iyi polis-kötü polis” benzetmesiyle açıklanıyor. Emlak alım-satımında, talip olduğunuz gayrimenkule, yerine göre, sizden az veya sizden yüksek fiyat öneren bir “tavşan” bulmanız tavsiye ediliyor. Tavşan, tazı yarışında, pistin kenarında bir ray üzerinde ilerleyen tavşan maketi! Tazılar bu tavşanı yakalamak için daha hızlı koşarlar.
Siz bir pazarlıkta, “iyi polis” rolünde iseniz, tavşan kötü polisi oynar. Siz “kötü polis” iseniz, tavşan iyi polis rolündedir. Siz “Ben yarın Kuzey Kore’nin başına tarihin yazmadığı bir felaket yağdıracağım” derseniz, Dışişleri Bakanı’nız “Amerikan halkı Kore halkına sevgi beslemektedir; yarın görüşme masasına oturmaya hazırız” demelidir ki, Kuzey Kore’nin (masraf olmasın diye aşçısı veya şoförü tarafından tıraş edildiğini sandığım) topaç lideri, palas pandıras, sınır taşlarından hoplayıp, zıplayarak Güney’e koşsun...
Einstein “Her şeyi basit ifade edin, ama basitleştirmeyin” derdi. Uluslararası ilişkileri bu kadar basite indirgemek, elbette yanlıştır ve Kuzey Kore’nin, diktatör bile olsa, Komünist Partisi’ne, Çin’e ve hatta Rusya’ya hesap vermek zorunda olan lideri Kim Jong-un, Güney Kore girişimini kişisel hisleriyle yürütmemektedir. Ancak, Trump’ın hemen her meselede, Amerika adına iki zıt fikrin ifade edilmesini sağladığı da dikkat çekicidir.
Bu “ikili” yaklaşım, şüphesiz ki muhatabında önce bir kavram kargaşasına sebep olmakta, plan ve program yapıcılarda harekât belirleme ve farklı seçeneklere kaynak tahsisinde israfa yol açabilmektedir. Oysa, ulusların dış politikaları, duygu karmaşası, çelişik programlamalar gibi masraflı hesaplara dayanamaz. Ulusları yönetenler “karşı politikaların” ne olacağını açık ve seçik bilmek isterler.
Trump’ın “deal” sanatı buna imkân vermediği ölçüde başarılı sayılabilir.
Onun “Irak’tan çekileceğiz” derken Savunma Bakanı Jim Mattis’in “Şimdi çekilemeyiz” açıklamalarında ısrar etmesi şimdi daha iyi anlaşılıyor mu?