Harvard Üniver-sitesi Anayasal Hukuk Profesörü Laurence H. Tribe, diyor ki:
“Trump, dikkatleri, işlediği suçların Özel savcı Mueller tarafından ortaya çıkartılmasından başka alana çekmek için, Kuzey Kore ile sahte bir nükleer çatışma ortamı (a faux nuclear standoff) yaratmış olabilir.”
Bir anayasa hukukçusunun, kendi ülkesinin siyasal gelişmelerine ilişkin
bu gözleminden daha etkin bir tespit yapmak kolay olmasa gerek. Hele bu kişi, bir çok Amerikalı gibi temelden Trump düşmanı veya varlığını Trump’a adamış bir fanatik değilse...
Kuzey Kore’nin, sütten çıkmış ak kaşık olmadığını, önce kendisine yardımdan başka hiçbir kötü niyet beslemeyen güneydeki kardeşlerine, sonra Japonya’ya, Çin Denizi’ni çevreleyen bütün ülkelere (hatta kendi hamisi ve elindeki nükleer silahların know-how’ını ve hammaddesini aldığına milyonlarca kişinin yemin edeceği Çin’e bile) meydan okumak suretiyle çağdışı Stalinist komünizmini sürdüreceğini sanan deli babanın deli oğlunun elinde çok ama çok tehlikeli hale geldiğini kabul edelim. Bu tehlikenin boyutlarını anlamak için, söz gelimi, Türkiye ile aynı frekansta olmadığını bildiğimiz uzak-yakın komşularımızdan birinin ülkemizi tümüyle menziline alan balistik füzeler denediğini düşünmek yeter. Hele bu füzelerin ucunda minyatürleştirilmiş termonükleer bir cihazın (yani atom bombasının) bulunabileceğine dair güvenilir
istihbarat raporları varsa.
ABD bugüne kadar bu balistik füze denemelerinin yarattığı gerginliği, çok daha diplomatik manevralarla karşılıyordu. Hatta bilişim teknolojisi uzmanı bir çok kişi, ABD’nin bilgisayar korsanları marifetiyle bu denemeleri sabote ettiğini bile söylüyordu. Fakat ne hikmetse, bu kez Trump yönetimi, daha doğrusu bizzat Başkan Donald Trump, gerginlikle başa çıkmak yerine gerginliği tırmandırmak ve 10 gündür dünyayı bir nükleer savaş korkusuna itmeyi tercih etti. Önce eyleme geçmesi halinde değil, tehditlere devam etmesi halinde Kuzey Kore’ye ateş ve gazap (fire and fury) ile karşılık vereceğini söyleyen Trump, ertesi gün bu sözlerinin dozunu artırarak, “Dün çok şiddetli konuşmamışım!” dedi. Ama ne oldu? K. Kore, tehdidini Guam’ı adres göstererek somutlaştırdı; lakin Trump ateş yerine gazaba devamı tercih etti: “Çok-çok pişman olacak; hem de yakında...”
Bildiğiniz bu sırayı tekrar etmekteki amacım, sadece nükleer savaş teknolojisinin getirdiği “Karşılıklı Garantili İmha” (Mutual Assured Destruction) doktrininin gerektirdiği koreografinin bütün figürlerinin yapıldığını göstermektir. “Çingene Kavgası” ritüelini hatırlıyor musunuz? Veya hindilerin kavgasını? O hesap; şu ana kadar olan sadece algı mühendisliği (posturing) idi.
Bundan sonrası için ise, Beyaz Saray’daki yetişkin insanlar, Dışişleri Bakanı Bakanı Tillerson, Savunma Bakanı Mattis, Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster ve Beyaz Saray’ın yeni genel sekreteri John Kelly’nin düzeltme, hafifletme, izah etme sadedindeki sözleri sürdüğü sürece, ufukta bir nükleer savaş yok demektir. Çin’in ilk saldırıyı ABD’nin yapması halinde, K. Kore’yi tutacağını açıklaması ise bir savaşı tümüyle ihtimal dışı kılıyor.
Kim Jong-un manyak ama deli değil. Trump’ın da sadece özel savcı Mueller’i oyalamaya ihtiyacı var, dünyayı yakmaya değil!