Arap gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın kaçırıldığı, öldürüldüğü, Suudi Arabistan’a veya Birleşik Arap Emirlikleri’ne götürüldüğü ve orada tutulduğu iddiaları bu haftanın en “juicy” haberi oldu. “Sulu” dediğime bakarak konuyu hafife aldığımı sanmayın. Haberin içindeki dedikodu bileşeninin yüksek oranına işaret ediyorum. Kimler devreye girmedi ki... Sadece Ortadoğu hakkındaki en cahilce yorumların mimarlarından New York Times yazarı Thomas Friedman’ın feryat ve figanı tek başına konuyu sulandırmaya yeter de artar! Üstadın 3.500 Filistinlinin İsrail’in Lübnan’da kurduğu Hıristiyan Milisler tarafından Sabra ve Şatilla kamplarında 24 saatten az zamanda katledildiği 1982’den bu yana istikrarlı olduğu tek konunun, İsrail’e verdiği kayıtsız şartsız destek olduğunu hatırlamak bile konunun ne kadar karmaşık olduğunu anlamaya yeter.
Bu arada, kraliyetin siyasetine hemen hemen hiçbir konuda eleştiri yöneltmemekle birlikte, veliaht prens Muhammed bin Salman’ın (MbS) demeçlerindeki tutarsızlıklara işaret ettiği yazılarıyla hatıra gelen Cemal Kaşıkçı’nın Friedman’ın “gizli kaynağı” olduğunu bu vesileyle öğreniyoruz.
Konuya bir ciddiyet getirmeye çalışan birçok yazar ve dış politika gözlemcisi, Kaşıkçı’nın MbS ile arasında çok ciddi bir husumet olduğunu ve hırsının boyutu Kudüs’ü İsrail’e armağan edecek kadar boyunu aşmış olan MbS’nin daha önce de “muhalifleri kaçırarak öldürdüğünü” hatırlatıyorlar. Prens Turki bin Bandar ve Prens Suud bin Saif al-Nasr’ın ölümü aydınlatılmayı bekleyen karanlık olaylardır; Filistinlilere, “Kudüs’ten vazgeçmezlerse bir daha tek bir Suudi Riyali bile göremeye- ceklerini söyleyecek kadar gözü dönmüş MbS, taht ile arasında babası bile olsa onu ortadan kaldıracak gibi görünmektedir. Ancak olayı, Suudi petrollerini çıkartan, eski adıyla Arap-Amerikan Petrol şirketi, yeni adıyla Saudi Aramco’nın hisselerinin yüzde 5’ini halk arz etme kararının, MbS ile Trump’ın ve Jared Kushner’in arasını açtığı, AB’nin MbS’nin istediği 100 milyar doları çok bulduğuyla açıklamak... MbS’nin ABD’ye gözdağı vermek için muhalif gazeteci Kaşıkçı’yı ortadan kaldırdığını öne sürmek! En azından akılcı değil.
Cemal Kaşıkçı’nın da İstanbul’daki Suudi konsolosluğuna girdiğine dair tanık ve görüntü kaydı bulunduğu halde, ayaklarının üzerinde çıktığına dair kanıt yok. Suudi diplomatlar Türk makamlarına sadece fiziksel olay yeri soruşturması izni vermekle yetinmemeli ve personelin sorguya çekilmesine yardımcı olmalıdır.
Kaldı ki ortada bir gazetecinin susturulması amacına yönelik bir komplo varsa, bunun anlaşılması, kendisini hâlâ İslam, Müslümanlar, Filistin ve Ortadoğu gibi Türkiye açısından hayati önemde olan konularda söz sahibi imiş gibi göstermeyi başaran Suudi Arabistan’ın dünya kamuoyu önünde olması gereken, gerçekten hak ettiği boyuta indirgenebilmesini sağlayacaktır.
Kaşıkçı’nın akıbeti anlaşılmadığı sürece, Suud ile ABD arasındaki petrol, vs. çekişmesinin göstermelik bir çekişme olduğu da dikkatlerden kaçırılabilecektir.