Amerikalılar ve tüm dünya dün Trump’ın ABD’nin bir yıl içinde kat ettiği mesafeye ilişkin raporunu ve önümüzdeki yıllarda alacağı biçime ilişkin vizyonunu kendisinden dinledi. Bir yıl önce Kongre’nin ortak oturumuna hitaben yaptığı konuşma Demokrat Partili 60 siyasetçi tarafından boykot edilen Trump’ı bu kez 11 Demokrat protesto etti. Trump, tarihin en uzun Birliğin Durumu konuşmasını da yapmış oldu; korkulduğu gibi teleprompter’da gösterilen önceden hazırlanmış metnin dışına çıkmadı. Dolayısıyla, “başkan gibi” göründü ve “başkan ciddiyetini” baştan sona muhafaza etti.
Trump, beklendiği gibi, pahalı doların getirdiği (ve kısa ömürlü olacağı tahmin edilen) ihracat gelirleri artışının sonuçlarını kendi çabalarına bağladı. Doğrudur; bir yıl içinde kendi çabasıyla Amerikalı iş adamlarının ve tüketicinin cebinde daha fazla nakit kalmasını sağlayan vergi indirimleri gerçekleşti; ancak bu tasarruflar bu yıl değil, gelecek yıl devreye girecek. Ancak gelecek yılki gelirinden tasarruf edilecek kısmın miktarı bile birçok iş adamını, bu yıldan istihdamı artırmaya sevk etmiş görünüyor. ABD’de son 20 yılın en iyi istihdam rakamlarına ulaşılmış olması bununla izah edilebilir. Uzmanlar bu iyileşmenin geçici olacağını, doların değerindeki yapay yüksekliğin gelecek yılın ihracat rakamlarını olumsuz etkileyeceğini söylüyorlar.
ABD ekonomisindeki iyileşme veya kötüleşme aslında dünyayı çok da ilgilendirmiyor. Dünyanın kaygısı, ABD’nin Çin’i, Rusya’yı ve İran’ı “kuşatma” siyasetinin alacağı yönle ilgili. Trump’ın konuşmasının bu üç ülkeyle ilgili siyasette bir değişiklik olmayacağını gösterdiğini söyleyebiliriz. Nasıl olsun ki?
BM Genel Kurulu’nda 129 ülkenin tokadı, 35 ülkenin omuz darbesiyle karşılaşmış olan ABD değilmiş gibi, Trump, “ABD’nin meşru hakkı olan elçiliğini Kudüs’e taşıma kararını” ne olursa olsun uygulayacağını dünyanın yüzüne bir kere daha haykırdı. ABD’nin de imzası olan Güvenlik Konseyi kararlarıyla dünya İsrail’i işgal altındaki Arap topraklarından çekilmeye davet etmiş ve İsrail’den bu kararlara uygun bir davranış beklediği sırada, ABD’nin İsrail işgalini meşrulaştırma anlamına gelen elçilik taşıma kararında ısrar edeceğini bildirmesi, sadece Güney Batı Asya’yı değil, kuzeyiyle güneyiyle, bütün Asya’yı huzursuzluk, gerginlik, çatışmanın beklediğini gösteriyor.
Suriye deyince sanki bir sonuç değil de sebepmiş gibi DAEŞ’i zikretmekten başka bir şey bilmeyen Trump, bir kere daha sadece dış politikasını değil kendisinin ve bölgenin kaderini generallerin eline teslim ettiğini göstermiş oldu. Belki herhangi bir yıl değil ama Afrin harekâtının sürdüğü, Soçi konferansının son gününe denk gelen konuşmasında aday iken durduracağına söz verdiği “Amerikan Savaşları” konusunda daha fazla şeyler söyleyebilirdi. Bu, kendisinin “başkan gibi” konuşma yapma yeteneğinden daha fazlasını edindiğini, ABD’nin başkanı gibi davranma becerisini de elde ettiğini ortaya koyardı.
Görünen o ki Trump’tan başkanlık beklemek beyhude
bir çabadır.