Hakkı Öcal

Hakkı Öcal

hakki.ocal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ve onu takiben Başkan Donald Trump, el altından tarih ve saat vererek, terörizm iddiasıyla yargılanan rahip Andrew Brunson’ın serbest bırakılmaması halinde “çok geniş kapsamlı yaptırımlar uygulanacağı” tehdidini birer birer gerçekleştirmeye başladı.

Adalet ve İçişleri bakanlarının ABD’de hiçbir mallarının olmaması, ilk açıklanan “yaptırım” kararının anlamsız kalmasına sebep oldu. Bu arada ister doğal sebeplerle ister spekülasyon amacıyla olsun, dolar arayan Türklere, yabancı kaynakların giderek artan fiyatlardan dolar satması da bir tür yaptırım olarak görülebilir. Ancak alınan-satılan doların devede kulak nispetinde olması sebebiyle - televizyonların “son dakika” kuşaklarında giderek yükselen dolar fiyatı her ne kadar sosyal medyada yankı buluyorsa da - bankalar ve kambiyo kuruluşları nezdinde bir heyecana yol açmadı.

Haberin Devamı

Ek vergilere gelince: Alüminyum o ölçüde değilse bile, çelik, Türkiye’nin ABD’ye başlıca yarı mamul madde ihracat listesinde önemli bir yer tutuyordu. Geçen yılın aynı döneminde 1 milyon ton çelik ihraç etmişken, Trump’ın Amerikan ekonomisini kurtarmak amacıyla yılbaşında koyduğu ek vergilere Türk çeliğini de eklemesi sebebiyle zaten ihracatımız yarı yarıya azalmıştı. Şimdi yeni vergilerle bu dörtte bire düşebilir. Uzmanlar, çelik piyasasının çok seyyal olduğunu, Türk üreticilerin zaten içinde bulundukları yeni müşteri bulma çabasını daha da genişletmek zorunda kalacaklarını söylüyorlar. Bu korkulduğu gibi zor bir iş değil; Türkiye dünyanın altıncı en büyük çelik üreticisi, yani deneyimli bir ihracatçı. Ancak çelik ihracatının toplam ihracattaki payı yüzde 2’nin altında.

ABD’nin “çok geniş kapsamlı” yaptırımları -- daha önce gözaltındaki elçilik görevlisinin serbest bırakılmasına kadar, vize başvurularının yavaşlatılması gibi adeta çocukça önlemlere başvurulduğunu hatırlarsak -- Türkiye’nin canını sıkacak çok şeyler olabilir. Bütün bunlardaki amaç, Türk halkını cezalandırarak, hükumete “Amerika ile dalaşmaktan vazgeçmesi için baskı yapmasını sağlamak.”

Haberin Devamı

Oysa, ABD’nin dikkate almadığı husus, “ulusal karakter” denen ögedir. Bu kavram, dış politika ve uluslararası ilişkiler çalışmalarında da 70’lerden bu yana dikkate alınmıyor. Ancak bu odak kayması, ulusal karakter denen şeyi ortadan kaldırmıyor. Nitekim, Trump ve yardımcısının, 6 Kasım ABD seçimlerine kadar evanjelistlere şirin görünmek için yapacakları hiçbir çılgınlık Türk halkını kendi iradesine boyun eğdiremez.

Trump’ın “iş yapma” ve rakiplerini anlaşmaya zorlama tekniklerini anlattığı “Anlaşma Sanatı” kitabını bu sütunlarda irdelemiştik: “Zorla, köşeye kıstır ve en güçlü olduğun anda müzakereye çağır!”

Bu belki ABD’de gayrimenkul ve at ticaretinde işe yarıyor olabilir. Ancak gizli bir CIA görevlisi olarak değil, bizimle oturmuş-kalkmış, akrabalıklar edinmiş büyükelçiden, subaya, akademisyenden yatırımcıya birçok Amerikalı tanıklık edecektir ki baskı ve zorlama Türklere işleyen bir yöntem değildir.