Satrançta bir tek kural vardır: Karşındakinin zihnini okumak. Yani senin nasıl oynayacağın değil, karşındaki kişinin nasıl oynayacağını kestirmek. Bazen rakibin umduğun, olacağını sezdiğin hamlesini yapmasına izin verirsin ki böylece araya sokacağın karşı hamleyle üç adım sonra yapabileceği öldürücü hamleyi kesmiş olursun.
İdlib’de kimine göre 3 milyon, kimine göre 4 milyon insan var. Bunun bir milyonu çocuk deniyor. Geriye kalanlardan silahlı muharip olmayan kadın ve yaşlıları çıkarırsak, 1 milyon savaşçıdan söz ediyoruz. Bunların arasında El Kaide’den emir alan “Cihatçılar”, Türkiye’ye bağlı ve tek amacı PKK teröristlerinin köylerini, kasabalarını ele geçirmesini önlemeye çalışan Türkmen ve Araplar ile bildiğimiz, yol kesen türden eşkıya var. Suriye’de rejime muhalif herkes silahlı terörist değil. Ama eğer elinize silah almışsanız, Beşar Esad ve Baas rejimi tarafından düşman ilan edilmişsiniz demektir.
Bir insanlık dramına, savaşçı olmayan binlerce kadın, çocuk ve yaşlı erkeğin katledilmesine yol açmadan, rejim aleyhtarı grupların etkisiz hale getirilmesi, hükümet kuvvetlerinin ABD işgal kuvvetleri ve onların silahlandırdığı PKK-bağlantılı teröristlerin elinden Suriye’nin doğusunu da kurtarması anlamına geliyorsa, bu Cenevre’de yazılacak yeni Suriye Anayasası’nın da ABD etkisinden arındırılması anlamına geliyor. Bu cümle karışık ve uzun oldu, farkındayım. Kısaca, buradaki ana fikir, yani iki üç hamle sonra ortaya çıkacak durum, “Masaya güçlü olarak oturacak olan ABD olmasın da Türkiye-İran-Rusya zirvesinden çıkacak karara saygı gösterecek (göstermek zorunda olan) bir Şam yönetimi olsun” şeklinde özet- lenebilir.
Reel politik, birçok genç okuyucunun doğal adalet duygusuna ters gelecek bir Makyevellicilik içerir. Bilimdeki nesnelcilik de siyasette, özellikle uluslararası ilişkilerde yoktur; olamaz. Bilim insanları ve ahlakçılar, sorunları açık ve berrak şekilde ortaya koymayı tercih ederler. Siyasette bu asla mümkün değildir. Keşke olsa.
Türkmen ve Sünni Arapların köylerinden, kasabalarından çıkarılmadığı, PKK’ya bağlı ABD müttefiki grupların yerinden ettiklerinin de geri döndüğü, Türkiye sınırında bir terör koridoru oluşturulmadığı ve tek parçalı bir Suriye’nin gerçekleşmesi için üzerinde anayasa yazılacak masa, Astana ve Soçi’de kurulan masanın Cenevre’ye uzatılmasıyla elde edilecekse, bu anayasa, Suriye’nin bölünmesine engel olur; İran’ın enayice uyguladığı tehlikeli Şii yayılmacılığına son verir.
Suriye’de kimin sonunun ne olacağına elbette Türkiye karar vermez, vermek de istemez. Ancak Türkiye, 4 milyona yakın Suriyeliye iş, aş ve sağlık bakımı sağlayarak bu hakkı herhangi bir Batı ülkesinden, Rusya’dan, İran’dan, İsrail’den çok daha fazla hak etmiş bulunuyor.
Eğer Türkiye’nin atacağı reel politik adımlarda bir pozitivist metot veya Püriten ahlakı arayan varsa, önce harcadığımız paranın, feda ettiğimiz sosyal sermayenin, katlandığımız eziyetin, fedakârlıkların metodunu ve bunları sağlayan ahlakın derecesini iyice incelemelidir.