Kabul etmek gerekir ki, sosyal medya denen şey, Facebook sayfaları, Twitter mesajları, hatta Instagram fotoğraflarıyla uğraşmak, bunların haberlerini teyit ettirmek, doğrusunu kanıtlarıyla birlikte aynı mecrada yayınlamak zaman alıyor. Günlük haberlerini sosyal medya yoluyla aldığını söyleyenlerin oranı o kadar hızlı artıyor ki, bireyler, kurumlar ve hükumetler bu kitleyi ihmal edemezler.
1960-70’lerde binlerce kilometre uzaktaki Vietnam savaşı, televizyonun kitlelere yayılmasını sağlayacak kadar ucuzlaması sayesinde, adeta her Amerikalının oturma odasında cereyan etmişti. Silah altında çocuğu olanlar, savaşa gönderilmesi muhtemel gençler ve aileleri, ilk kez gerçekleştirilen “canlı” yayınlar sayesinde savaşın içinde yaşıyorlardı. Amerikalılar, korku ve öfke içinde, ülkelerinin hiçbir çıkarı olmayan bu savaştaki mezalimi, Vietnam köylerinin napalm bombaları ile yakılmasını, sağlık ekibi yetişemediği için haykırarak can veren ABD askerlerinin dramını, çoğu zaman akşam yemeğini yedikleri sırada izliyordu.
Devir değişti; bu kez Avrupa, Bosna’da, Kosovada’ki savaşı akşamı beklemeden, 24 saat canlı izledi. Aynı şeye tüm dünya Afganistan ve Irak’ta tanık oldu. Internet ve özellikle kullanıcıların içerik üretici haline geldiği sosyal ağların, ana akım haberleşme araçlarının yerini hızla aldığı günümüzde, Türk halkı bir yeni olgunun hem tanığı hem de kurbanı oluyor. Tamamen masa başında “Şöyle-şöyle yazarsak, bununla Avrupalıları, Amerikalıları Türkiye aleyhine tavır almaya ikna ederiz” diyenlerin kaleme aldıkları sosyal medya mesajlarıyla, başka yerlerde çekilmiş kanlı, korkunç, terör fotolarını, Afrin’de olmuş gibi yayınlamalarıyla, Afrin harekatındaki reel çarpışmalar kadar çaba, zaman ve enerji alıyor.
Son örnek, Afrin’de sapasağlam duran, kimsenin değil bombalamak, taş atıp camını bile kırmadığı şehir hastanesini Türk ordusunun bombaladığı, kadın ve çocuklar dahil şu kadar kişinin öldüğü haberinin BBC Twitter sitesi tarafından yayınlanmasıdır.
Gayet muğlak ifadelerle, “uluslararası ajansların, yerel kaynaklara atıfta bulunarak” verdiği öne sürülen bir haber, bütün gece ve ertesi günün öğle saatlerine kadar sosyal medyada milyonlarca kişi tarafından görüldü ve paylaşıldı. Haberler gazetecilik ilke ve kuralları kötü niyetle istismar edilerek yazılmıştı. BBC’nin tercümesine göre Fransız haber ajansı AFP, “Kürt Kızılay görevlilerinin hastanenin vurulduğunu doğruladığını” yazıyordu. Oysa gerçekte, bombalamayı bildiren (eğer varsa öyle bir kurum) Kürt Kızılay görevlileriydi. Ajans ve BBC, buraya “doğrulama” kelimesini yerleştirerek, güya uluslararası yayıncıların gazetecilik kurallarını hakkıyla yerine getirdiğini bildirmiş oluyorlardı.
Haber, hastanenin sapasağlam durduğunu gösteren İHA videosu ile yalanlandı. Ama sosyal medya savaşında arzu edilen zarar verilmişti. Sosyal medya savaşını kazanmak, devletin olduğu kadar, hatta ondan fazla milletin görevidir. Bu savaşın alanı ise herkesin sosyal medya hesabıdır.