John Bolton, 15 Temmuz gecesi, “Bu gece devrilirse arkasından bir damla bile gözyaşı dökecek değilim” dediği, 9 ay önce ise Türkiye’yi NATO’dan kopartıp, “daha fazla radikalleştirerek İslamcı hale getirdiğini öne sürdüğü Başkan Erdoğan ile ne yüzle yapmak istediği görüşmeyi yapamadan ülkesine döndü. Bolton, Ankara’ya ayak basmadan 24 saat önce, İsrail’de, “Türkiye’nin Kürtleri katletmesi tehlikesi” bulunduğunu öne sürmüştü. Bu demeçten bir gün önce de ABD dışişleri bakanı çok daha başka anlam ve mecazlarla yüklü bir kelime ile Türkiye’nin PKK/PYD terörü ile mücadelesine leke sürmeye çalışmıştı. Bolton Ankara’da bulunduğu sırada Cumhurbaşkanlığı sözcüsü, bakanlar, birçok STK uzmanı, Türkiye’nin ülke içinde, Irak’ta ve Suriye’de PKK-PYD ile mücadelesinin öznesinin Kürtler değil teröristler olduğunu çok açık ifadelerle yeniden anlattılar.
Bu başarısız ziyaretin ardından, umulurdu ki, bir müttefik olarak ABD, yetkililer ile, medyası ile Türkiye’nin ne dediğini duyduklarını ifade eden şeyler söylesinler.
Hayır, öyle olmadı. Steven Cook’undan Joshua Landis ’ine, Foreign Policy dergisinden CNN’e, İsrail gazetelerinden, Washington Post’a, adı edilmeye bile değmeyecek yazar takımı, okuma özürlü olduklarını bir kere daha kanıtladılar.
Türkiye Cumhurbaşkanı “PYD/YPG’nin DAEŞ ile savaştığı iddiası yalandır” diyorsa, kendisine “Ortadoğu uzmanı” sıfatını layık gören bir sözüm ona uzmanın buna cevabı “Türkiye yalan söylüyor” olamaz. Adamın dört sayfalık yazısında tek doğru husus PYD/YPG’nin PKK’nın “bir dalı” olduğu itirafı. Yazıda bu terör grubunun gerçekten DAEŞ ile yaptığı mücadelenin varlığına dair ne bir rapor ne bir belge ne de bunu öne süren bir kaynak var. DAEŞ diye bilinenler, Irak ve Suriye’den bir gecede, geldikleri gibi nasıl buharlaşıp yok oldular? Bunun yerine, Erdoğan’ın PKK/PYD ile DAEŞ arasında gerçekten bir mücadele olmadığına dair sözlerinin “sebebi” olarak onun “ne kadar İslamcı” olduğunu öne süren, yine olguyla-kanıtla ilişkisi olmayan sadece algı mühendisliği ürünü birtakım söylemleri tekrarlamaktan ibaret satırlar!
Bunları yazanlar, sorsanız, size ne kadar liberal ne kadar ileri olduklarını anlatırlar; ortalıkta tanık olacak Cumhuriyetçi yoksa, Trump ve ekibinin ne kadar zırdeli olduğuna dair nutuk çekerler.
Hele Washington Post’ta bir yazı yayınlandı ki lise münazarasında savunulsa, ilgili ekibe yarış kaybettirir. ABD, “nasıl yaparsa yapmalı” ve PKK’yı Türkiye’yi terk etmeye ikna etmeliymiş. Türkiye ancak o zaman Suriye’de bir “Kürt özerkliğine” evet dermiş.
“Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve siyasal birliğini koruyacak bir anayasa” terkibini, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu hiç telaffuz etmedi ise son hafta 7 kere söyledi.
Bu azgın saldırının ve bu saptırma gayretinin tek sebebi var: Erdoğan’ın bir kere daha Trump’ı, üsleriyle, cepheleriyle ABD askerlerinin bulunduğu yerleri Türkiye’ye terk ederek çekilmeye ikna etmesi ihtimalinin kuvvetli olması.
Trump’a azil davası için saldırıların artması da rastlantı değil.