Bu haftanın ikinci yarısı ve gelecek hafta Ortadoğu barışı açısından önemli imkânlar sunuyor. Başkan Trump’ın Riyad zirvesinde yapacağı konuşma, eski başkan Obama’nın göreve başladığında yaptığı Kahire ve Bilgi üniversiteleri konuşmaları gibi, ABD’nin bölgede izleyeceği siyasetin ana hattını çizecek. Şu farkla ki Obama’nın bu konuşmaları Amerika’nın siyasetini çizmemiş, tam tersine, Obama’nın “yapmayacağı işler listesi” olarak
tarihe geçmişti.
Obama, göreve geldiğinde ve daha sonra bölgedeki temaslarında liderlere, “Amerika’nın artık bölgede ve hatta tüm dünyada barışın jandarması gibi hareket etmeyeceği” sözünü vermişti. Klasik klişesiyle, bu sözün gazetelerdeki haberinin mürekkebi kurumadan, ABD bir yandan bölgede Şii yayılmacılığı diye nitelediği gelişmelere engel olmak, diğer yandan Bağdat hükümetinin daha fazla Tahran yanlısı olmasını önlemek gibi amaçları gerçekleştirmek için Saddam’ın işsiz-güçsüz öğle uykusu çeken komutanlarına, bölgesel bir El Kaide kurulumu için yeşil ışık yakmıştı. Bu açık ve seçik jandarmalık değildiyse, herhalde daha sonra bu örgütün daha da radikal hale gelmesi ve uluslararası maceracılardan, paralı askerlerden yardım almak ve hatta Bağdat hükümetine bağlı kuvvetlerin bu oluşumla mücadele etmek şöyle dursun, çizmeleri ve üniformaları bile geride bırakarak kaçmalarını sağlamak (ve DAEŞ olarak ortaya çıkmasına suç ortaklığı etmek) tam bir jandarmalıktı. Komplo jandarmalığı. Ama bu ifade bir komplo teorisi değil. Trump yıllar sonra bunu, “Elbette DAEŞ’i sahtekâr Hillary’nin işbirliğiyle Obama kurdu”
diye açıklayacaktı.
Trump, Riyad’da Müslüman 17 emirin karşısında konuşurken, belleklerdeki manzara bu olacak. Trump, şimdi, aradan 9 yıl geçtikten sonra, bu liderlerden, askerî güçlerini DAEŞ’e karşı birleştirmelerini isteyecek. Umulur ki Körfez İşbirliği Konseyi üyeleri, Ürdün Kralı Abdullah, Fas Kralı Muhammed, Cezayir, Tunus, Irak liderlerinden biri, bir değil iki Arap ülkesini birden parçalayarak yeniden tasarlamanın eşiğine getiren bu Obama Planı hakkında soru soracaktır.
DAEŞ, bir merkezî planlamanın sonucu olduğu ve “Aç” düğmesine basılarak açıldığı için, aynı planlamayla, bu kez “Kapa” düğmesine basılarak kapatılacaktır. Bunun için, PKK uzantılarına eğitim ve silah sağlamak, Müslüman ülkelere ordu kurdurmak gibi, yarı hayal-yarı işi yokuşa sürme tiyatrolarına gerek bulunmuyor. ABD ve koalisyon üyelerinin lojistik ve keşif desteğiyle Türk Silahlı Kuvvetleri bu “kapatma” işini bizzat yapabilir. Trump bunu bir kere daha bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından duydu.
ABD Silahlı Kuvvetleri liderlerinin Trump’ı ikna ettikleri bu karmaşık plan, Tahran hükümetini, bölgedeki Hizbullah terörünün şiddetini artırmasından ve hatta “Sünni ordusunun bir işe yaramadığını göstermek için” DAEŞ’e yardım etmesine sebep olacaktır. Tahran böyle bir planın sadece Irak ve Suriye’de Şiilere karşı bir savaş hazırlığı olduğunu defalarca öne sürdü. Tahran’ın açıklamasında, bu kuvvetin gerçek amacının İsrail bekçiliği olduğu iddiası da yer alıyor.
Amerikan planı, bölgeyi DAEŞ belasından kurtarmak isterken, Başkan’ı çok daha korkunç etkileri olacak bir belanın kucağına atabilir. Bu da planın
bir parçası olmasın?