ABD büyükel-çilikleri, bugüne kadar iki ülkede vize başvurusu kabulünü tamamen durdurmuşlardı; Moskova ve Caracas büyükelçiliklerine, şimdi Ankara’daki büyükelçilik ve konsoloslukları eklendi.
Bizim “Özrü kabahatinden büyük” deyimimizin bir benzeri de İngilizcede vardır: “Hakarete yaralama eklemek...” Adama hakaret ettiği yetmiyor, bir de yumruk atarsın, mesela.
ABD Büyükelçiliği’nin vize başvurusu kabul etmeme kararına gösterdiği gerekçe öyle bir dille kaleme alınmış veya öyle bir tarzda Türkçeye çevrilmişti ki okuyan Türk güvenlik kuvvetlerinin diplomatik dokunulmazlığı olan elçilik ve konsolosluk binalarına her an bir saldırıda bulunmasının beklendiği, iyi kalpli Amerikalı diplomatların bu sırada vize kuyruğunda bulunan Türk vatandaşlarının zarar görmesinden korkarak, onların civarda bulunmasını önlemek istediği sonucuna varabilirdi.
Diplomaside kelimelerin, cümlelerin aynı zamanda iki anlama gelmesine özen gösterildiği söylenir. Ama bir sebeple Türkiye’ye karşı bir diplomatik yaptırım uygulamaya çalışan ABD’nin bu eylemini Büyükelçi John Bass’in diplomatik binalarının tehlikede olduğu anlamı çıkan bir açıklamayla duyurması, ikiyüzlülüğün ta kendisidir. Büyükelçi, yeni atandığı Afganistan’a bu ayıpla gitmesinin kendi diplomatik hizmeti açısından hiç iyi olmadığını çok kısa zamanda anlayacaktır. Büyükelçinin bu incitici açıklamaya getirdiği,
“isteyen Türklerin örneğin Atina’daki ABD büyükelçiliğine başvurabileceği” şeklindeki tevil ise tamamen Türk halkını yaralama, onların kendi kendilerine saygılarına zarar verme amacı taşımaktadır. Ama John Bass ve ABD Dışişleri Bakanlığı’nda Türkiye masasına da bakan ABD’nin Ermenistan eski büyükelçisi John Heffern bilmelidirler ki Türkiye ve Türk halkına birkaç zaman ABD kapılarını fiilen kapatmakla bir zarar verilemez. Evet, sıkıntılar olur ama Türkiye açısından Fetullah Gülen ve Fetullahçı Terör Örgütü mensuplarının Amerika tarafından korunduğunu anlamak ve bunun sebeplerini bilmek çok daha büyük önem taşımaktadır.
Bu ve benzeri ölçüsüz tepkileriyle ABD yetkilileri, Irak’ın işgali sırasında ABD Silahlı Kuvvetleri’ne Türkiye limanlarını ve havaalanlarını kullanma izni veren 1 Mart Tezkeresi’nin reddedildiği 2003 yılından bu yana, önce Irak’ta, sonra Suriye’de Türkiye’ye karşı pişirilip kotarılan bir plan olduğu kanısını Türk halkının giderek daha büyük ölçüde benimsemesini sağlamış oluyorlar.
Irak’tan ayrılmakla
hiçbir ek avantaj sağlamayacak olan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ni bağımsızlık macerasına sürüklemekten tutun, Suriye’nin kuzeyinde bir koridor oluşturularak burada bağımsız bir Kürt devleti kurma çabalarına kadar, bu arada iç ekonomideki zorluklardan Türk Lirası’nın değerindeki dalgalanmalara kadar birçok nokta,
ABD’nin bu vize kararıyla birleştirilmiş oluyor.
Ortaya çıkan resim ise Türkiye’nin uzun vadeli
siyasal tercihlerinde tayin
edici etkiye sahip olacak
gibi görünüyor. Türkler,
bu gibi durumlarda korkmaz, tersine, kenetlenirler.
15 Temmuz tanıktır.