Amerikalı seçmen, kıyamete değil, ülkeyi bir çatışma kulvarında tutmaya karar verdi. Temsilciler Meclisi’nin Demokrat Parti’nin eline geçmesi Trump’ın istediği gibi at oynatmasını önleyecek; ancak Senato’nun Cumhuriyetçilerin elinde kalması, dünyanın iki yıl, hatta belki de altı yıl daha Trump’a tahammül etmesini gerektirecek.
Ara seçimlerin bir özelliği, seçmenin başkanı veya Kongre’yi dengelemek ve frenlemek için oyunu öteki partiye kaydırarak genel seçimlere kadar ülkeyi nispeten sakinleştirmesidir. Seçmenin bu tutum değişikliği, söz gelimi Obama’nın son iki yılını adeta hareketsiz, ağzını açmadan geçirmesine sebep olmuştu. Ancak bu kez sonuç öyle olmadı.
ABD’de önceki günkü ara seçimler kadar ülkeyi kutuplaştıran, seçmeni ayrıştıran bir süreç yaşanmadı denebilir. Trump taraftarları kadar, ona karşı olanlar, Trump’tan yüz bularak milliyetçiliği ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına kadar götürenler ile Trump’ın bu ayrımcı söylemine öfkesini “Trump gitsin de ne olursa olsun” diyecek kadar aşırıya taşıyanların kampları daha önce hemen hiçbir seçimde bu kadar keskin hatlarla ayrılmamıştı.
Bırakın ara seçimi, genel seçimlerin ertesi günü seçimlerden, iki sütunluk bir haber dışında söz edilmeyen gazete birinci sayfaları olması bile normal sayılırdı ABD için. Sonuçta tarihinde en yüksek seçime katılma oranı yüzde 56 (2016) olan bir ülkeden söz ediyoruz. Seçmen olabilecek kişilerin ancak yüzde 80’i seçmen kaydı yaptırıyor bu ülkede. Ama kamuoyu yoklamaları tarihinde ilk kez Amerikalı seçmenlerin mitinge gitme, partiye bağış yapma, partinin aday yoklaması ve tanıtım toplantılarına katılma gibi ölçülerle bakıldığında ABD kamuoyunun tam ortasından ve keskin bir hatla ikiye bölündüğünü gösteriyor.
Kesin sonuçlar henüz alınmamış olmakla birlikte, internet haber kanallarının sabah erken saatlere kadar verdikleri rakamlar, el değiştiren temsilciliklerin ve senatörlüklerin, adeta birkaç oyla kazanıldığını veya kaybedildiğini ortaya koyuyor. Bu, bugüne kadar katılım oranının en yüksek gerçekleştiği ara seçim oldu.
Böyle bir seçim onaran, yaraları saran, siyasal uçurumları bir ölçüde kapatan seçim olamaz. Bu, tersine, Trump’ın da Trump karşıtlarının da genel tutumlarının halk tarafından benimsenme oranının arttığı şeklinde yorumlanacaktır. Görünen şu: Trump taraftarları, “Amerika’nın artık kimse tarafından ciddiye alınmadığı, dünyanın şamar oğlanı haline geldiği” şeklindeki dertlerine Trump’ın şahsında çözüm buldukları inancını güçlendirmiş vaziyetteler. “Yeniden Büyük Amerika” sloganı zayıflamak şöyle dursun, güçlenmiş görünüyor. Trump’ın ABD’ye yakışmadığı, ABD’yi dünyada olmadığı kadar küçük düşürdüğü kanısında olanların oluşturduğu “Mavi Dalga” denen hareket de bir dahaki seçimde daha çok genç adayın yıllanmış siyasetçileri devirip geçecekleri bir ivmeye ulaşmış bulunuyor.
Bu iki hareket, aynı rayda birbirine karşı hızla yaklaşan iki tren gibi. Bu iki hareket sadece 2020’de değil, yeni Kongre’nin açılacağı 3 Ocak’tan itibaren çarpışmaya başlayacaklar.