Büyük üstat, köşe yazar-lığının modern kurucularından rahmetli Çetin Altan’ın çok gün yüzü görmedik, deyimleri vardı; ki çoğunu ancak o yazabilirdi, başka birisi olsa hakkında müstehcen neşriyattan dava açılabilirdi. Bunlardan birisi yerine getirilmeyen bir evlenme vaadi fıkrasıydı, anlatılan olayın kurbanı kadının “Hep vaat, hep vaat...” inlemesi ile son bulurdu.
Allah’a şükür, Türkiye kendisine verilen ama tutulmayan sözlerden dolayı hiçbir zaman bir acz içine düşmemiştir ama yine de zaman-zaman tutulmayan sözlerden şikâyet hakkı doğmuştur.
Konuyu Çetin Altan’ın fıkrası düzeyinde ele alıyor olmak, bu tutulmayan sözlerin artık şikâyet aşamasından, alay konusu edilme düzeyine geçtiğine inandığımızı gösteriyor olmalı. O ABD başkanı ki, “Fırat’ın doğusunda birlikte devriye yapacağız” dedi; devriyeye ayrılan askerler terhis oldu, ama devriye başlayamadı. O ABD başkanı ki, PKK uzantısı PYD ve YPG’ye “eğit-donat” desteği verilmeyeceğini söyledi; ertesi gün daha çok PKK’lı eğitilmeye ve donatılmaya başlandı. Hem de kendi özel temsilcisi Brett McGurk tarafından alay konusu yapılarak. Trump daha sonra Irak ve Suriye’deki askerlerini çekeceğini vaat etti; savunma bakanı Jim Mattis bu kararı protesto ederek istifayı bastı; ama yerine gelen vekil bakan, iki ülkedeki asker sayısını da arttırdı. Gerçi sonra kendisi de gitti ama gönderdiği askerler hala Irak ve Suriye’de konuşlanmış vaziyette.
Şimdi Sayın Trump Osaka’da, Türkiye’nin S-400 almasını haklı bulduğunu söyleyerek, cezalandırıcı yaptırımlara başvurma-yacağını beyan etmiş bulunuyor.
Bir ABD başkanının bir müttefik ülke cumhur-başkanının gözlerinin içine baka-baka, kasıtlı ve planlı şekilde yalan söyleyebileceğini düşünmek, uluslararası ilişkilerin dünyanın tek hegemonik gücü olmak isteyen bir ülkenin gündemindeki önemli yerini bilenler için imkânsızdır. Gerçi çağımız, dün imkânsız dediğimiz şeylerin bugün deli cesareti ile kolayca icra edilme çağı. ABD’nin yarın ne yapacağını kimse bilemez.
Eğer uluslararası hukuk bir ölçü ise, (a) ABD, hükümran ulusların kendi savunma ve ticaretlerini nasıl yöneteceklerine karar verme anlamına gelen “tek taraflı yaptırım” denen uygulamalara başvuramaz; (b) Türkiye ABD’nin çok taraflı bir ittifak antlaşmasında müttefiki ve iki taraflı anlaşmalarla da stratejik ortağıdır, Türkiye’ye yaptırım ABD’ye zarar verir.
Ancak hukuk gibi mantık da ABD’nin eylemlerinde giderek daha az belirleyici oldu. ABD, örneğin, İran’la yapılan uluslararası anlaşmadan çekiliyor ama İran’ı bu anlaşmaya riayete zorlamak için savaşla tehdit ediyor. ABD’nin Ağustos 2017’de çıkarttığı Iran, Rusya ve Kuzey Kore’ye yaptırım uygulayabilmek amacıyla bu ülkelerle belirli malların alım-satımını yasaklayan CAATSA yasası (uluslararası hukuk açısından korsanlıktan başka bir şey olmaması bir yana) Türkiye’ye uygulanamaz; çünkü S-400’lerin alımı bu yasadan önce gerçekleşmişti.
Trump’ın dediğini yaptırma gücünün ne ölçüde mevcut olduğunu bir kere daha test edeceğiz. Çok umudumuz yok ama…