Bu sütunlarda Attilâ İlhan’ın “Hangi Batı” kitabının adından hareketle, “Hangi Amerika?” diye sormuş ve çok sayıda Amerika’dan söz edebileceğimizi ifadeye çalışmıştım. Bu sorunun meşruluğu hiçbir zaman bu hafta olduğu kadar belirgin olmadı.
Bir tarafta dışişleri ve savunma operasyonları bütçesi suyunu çeken bir hükümet var. Müsteşarlar, meslekten gelen diplomatlar, genel müdürler, bakan yardımcılarının idare ettiği bu yapı çoktandır ABD’nin Afganistan, Irak ve Suriye politikalarının gözden geçirilmesini, artık bu ülkelerdeki doğrudan veya vekâlet savaşlarına ayıracak para kalmadığını bildiriyordu.
Başkan Trump bir süreden beri bu “Amerika’ya” meylediyordu. Nisanın başında yaptığı ve hemen akabinde Savunma Bakanlığı sözcüsü tarafından adeta yalanlanan açıklamasında Trump, “Suriye’den en hızlı şekilde çekileceğiz” demişti.
ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) mevcut Amerikalardan bir diğeri olup, George W. Bush zamanından bu yana, 17 yıldır, adeta kemikleşmiş bir “devlet içinde devlet” yapısı kazanmış bulunuyor. Gerçi her ülkede savunma oluşumları, kontrollerinde olan yatırım bütçelerinin büyüklüğü itibarıyla bir bürokratik imparatorluktur ama Pentagon, Başkan Bush zamanında eline düştüğü NeoConlardan (veya kendilerine yakıştırdıkları adla “müdahaleci liberallerden” kurtulamadı ve başta Ortadoğu olmak üzere Britanya ve Fransa’nın dünyaya verdiği nizamı değiştirmeyi kendisine vazife edindi.
Bir diğer Amerika, savunma sanayiini oluşturan ultra-süper kapital birikimidir ki eski Başkan Eisenhower’ın 1961’de kullandığı terimle “askeri-sınai kompleks” ‘(military-industrial-complex) diye anılan bu yapı, Kongre’deki ayağıyla ABD’nin bir savaş makinesi olarak kalmasını sağlamaktadır.
Üniversitelerin omurgasını sağladığı Liberal (Demokrat) Amerika, dini hassasiyetleri yüksek, ama orada durmayıp, Mesih’in gönderilmesi için dünyayı kaosa çevirmeye azmetmiş Evangelist Amerika (ki Trump’ın katılmasıyla gücü oransız artan bir grup), Musevi Amerika (ki bunun en büyük temsilcisi İsrail lobisi) ve bunların zaman zaman yaptıkları ittifaklar, bunlara eklenen çıkar gruplarıyla çok ama çok Amerika’dan söz edebiliriz.
Bürokratik Amerika, sonunda Pentagon’un ve özellikle Centcom denen Irak ve Suriye operasyonlarını yöneten birime karşı üstünlük sağlayarak, Menbiç’ten itibaren kara operasyonunu TSK’ya devrettirmeyi başardı. Pentagon bu darbeyi atlatabilir ve Türkiye’ye yeni bir oyun oynayabilir mi? Elbette Trump’ı PKK/YPG ile iş birliğini bırakarak Türkiye’yle önce ortak operasyon, ardından yükü tamamen Türkiye’ye bırakma fikrinden vazgeçirmek için ellerinden geleni yapacaklardır.
Bu arada İsrail lobisi ve dünya jandarmalığından vazgeçmek istemeyen Kongre, Suriye’de iş birliği açıklamalarıyla taban tabana zıt bir F-35 ambargosuna hukuki zemin oluşturmak üzere adım attı. Böylece bu Amerika, kötü komşu misali, Türkiye’yi silah sanayii sahibi yapan kararlara bir yenisini eklemiş oldu.
Peki, biz hangi Amerika’ya güvenebiliriz? Belki de hiçbirine...