Dimitris Konstan-takopoulos, Yunanistan’da, Katehon düşünce kuruluşunun Amerikalı neoconlardan nefret eden bir uzmanıdır. Zaman zaman yazılarına “Türk-Yunan Savaşı başlıyor mu?” gibi başlıklar atsa da okuyunca görürsünüz ki bu biraz ilgi çekme (ve belki de biraz uzo sebebiyle) yapılmış bir heyecan unsurudur; yoksa kendisi, uzun yıllar Türkiye, Yunanistan gibi dairelere bakan ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland’ın Atina gezisinde bile komplo arayacak kadar hassastır. Bunu iğnelemek maksadıyla söylemiyorum; AB hakkında “F**k the E.U!” diyecek kadar haddini bilmeyen ve kocası Neo-Conservatizm’in kurucularından Robert Kagan olan birisi hakkında kuşku normaldir. Hele ülkeniz Amerika’nın yaptırdığı darbelerden Türkiye kadar muzdarip Yunanistan ise.
Dimitri’nin son yazısı, herhangi bir Yunan aydınının içinde bulunduğu çıkmazı gözler önüne seriyor. Atatürk’ün “Bütün tersanelerine girilmiş, ... memleketin her köşesi işgal edilmiş ...” diye tanımladığı durum, şu anda Yunanistan açısından mecazen değil, fiilen gerçekleşmiş bulunuyor. Dimitri, “Bütün Yunan malları Almanya’ya, bütün iktidar da Amerika’ya” başlıklı yazısında, Türkiye’nin askeri gücüyle mukayese bile edilemeyeceğini belirttiği Yunan Silahlı Kuvvetleri’nin modernleştirilmesi için harcanan paranın anlamsızlığına dikkatleri çekiyor; israf edilen bu parayla ülkesinin içinde bulunduğu mali çöküşten kurtarılabileceğini ileri sürüyor. Yunanistan’ın Souda Körfezi’nde Amerika’ya verdiği deniz üssüyle ilgili anlaşmanın süresinin uzatılmasını kınayan Dimitri, ABD-Yunanistan ilişkilerinin tarihini değerlendiriyor.
Amerika’nın 1947’den beri Yunanistan’ın iç işlerine karıştığını belirten Dimitri, bu karışmanın Yunanistan’da iç savaşla sonuçlandığını söylüyor. Türkiye’de “Ruslar topraklarınızı elinizden alacak!” kampanyası sürerken, Yunanistan’da “Ruslar komünist ayaklanması yaptıracak” teranesiyle, sonunda canlı bir tek solcu kişi kalmayan korkunç bir iç savaş başlatılmıştı. Türkiye’de sol, Yunanistan’da olduğu gibi coğrafi bir belirginlik göstermediği için, sadece belirli sol aydınlar toplanmış; bir kısmı “kaçmaya teşebbüs ettiği,” bazıları Bulgaristan sınırında yakalandığı sırada direndiği iddiasıyla öldürülmüş, diğerleri yıllarca cezaevlerinde çürütülmüştü. Yunanistan’da “demokrasi” adı altında eski Nazi işbirlikçileri iktidara getirilirken, Türkiye daha şanslı çıkmış, Demokrat Parti iktidarı devralmıştı.
Amerika’nın Yunanistan’ı çekip çevirmesi bununla bitmedi. 1967’de bir Albaylar Cuntası işbaşına getirildi ve ardından bu cunta, Kıbrıs’ta Makarios’u devirdi.
Hem Yunan Darbesi hem Kıbrıs’ta Yunan işgali, hep “Türkler geliyor; sizi yok
edecek” tahrikiyle yapılmıştı. O tarihten bu yana da bu tahrik hiç kesilmedi.
Dimitri yazısının sonunda Yunanistan’ı Amerikan büyükelçilerinin yönetmesine son vermenin zamanı geldiğini söylüyor; “Hem kızgınım hem üzgünüm. Ulusal egemenliğimizi kazanacağımıza, deniz üssünden ne kazanacağımızı konuşuyoruz” diyor.