ABD’nin uluslararası adı NATO’dur ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’nin dünyaya çekidüzen verme çabasının özetidir.
21 yıl arayla para, zaman ve genç evlatlarını Avrupa’nın elitler arası boğuşmalarına kurban eden ABD, Büyük Savaş öncesi ve iki savaş arası uyguladığı izolasyon politikasının artık sürdürülebilir olmadığına karar verdi ve bunu realize etmenin yollarını aradı. İmdada o sırada “Atlanticism” fikri ve onun babası John Foster Dulles yetişti. Dulles, Başkan Eisenhower tarafından Dışişleri Bakanlığı’na atanmadan önce 1919 Paris Barış Konferansı’nda Amerikan heyetinde görev yapmıştı. Büyük babası ve amcası dışişleri bakanı, kardeşi CIA başkanı olan Dulles, Soğuk Savaş’ın ve dünyanın hemen her ülkesinde kurulan komünizm aleyhtarı STK’ların mimarı ve “Allahsız Komünizm” sloganının mucidiydi. 1953 İran hükümet darbesinden Vietnam Savaşı’na, NATO, CENTO ve SEATO’nun kuruluşuna 1950’lerin yıkım ve yapımına öncülük etmişti. Üst üste kurduğu bu “pakt”lar sebebiyle “Paktomania” diye bir akım bile başlatmıştı. Sovyetler Birliği’ne karşı “topyekûn misilleme” fikrinin mucidi olan Dulles, denir ki NATO içinde bir
gizli yapılanma olan Gladio’nun da babasıydı.
Doğrulanamayan bilgilerle yorum yapmak tehlikelidir ve Dulles hakkında kurduğu Atlantikçilik Kulübü’nün ne olduğuna ilişkin yorum yapılabilecek kadar doğrulanabilir bilgi vardır.
Bu bilgilerin başında, ABD’de NATO aleyhtarı olmanın ve NATO aleyhine bir görüş belirtmenin adeta suç sayıldığı gelmelidir. Ne var ki Dulles’in bir şahin politikası, ABD’deki güvercinleri hiçbir zaman ürkütememiş, kitle iletişim araçlarında Dulles ve NATO’yu, CENTO’yu eleştiren, Gladio’nun varlığını (kanıtlayamasa bile) dile getirenler daima var olmuştur.
Amerika’da derin devlet var mıdır? Bu sorunun kolay cevabı şudur: olsaydı, ya Washington Post ya da New York Times mutlaka yazardı. Yazmadıklarına göre bir vesayet gücü olarak, sivil siyasetçilerin, sivil bürokratların kararları ve icraları üzerinde iptal ettiren, nihai tayini gerçekleştiren bir güç olarak derin devleti kanıtlayan bir şey yoktur. Siyaset bilimcilerinin “military-industrial complex” adını verdikleri bir oluşum vardır. Bir veto grubu olarak sivil siyasetin üzerinde olmayan ama askerlerin savaş makinesini ayakta tutabilmek için ihtiyaç duydukları silahları, dev gemileri, tankları, topları, roketleri, atom ve hidrojen bombalarını sanayiciler imal etmiş; sanayicilerin yapılmasında yarar gördüğü teçhizatı askerler memnunlukla onaylamışlardır. Bu oluşum, bir dikta değildir; bir tek parti iktidarı değildir; seçilmişlere karşı veto yetkisi olan bir bürokratik oligarşi değildir. ABD, çok parçalı bir demokrasidir; ama ABD’nin de başında demokrasinin kötüye kullanılması denen dert vardır. Bunun çaresi demokrasiyi sınırlamak değil, demokrasiden daha çok yararlanmaktır.
Stephen Kinzer’ın peşinden giderek, “cunta” terimini ABD bağlamında çok telaffuz ettiğim için, böyle bir açıklama/arıtma gerekiyordu, sanırım.