Hakkı Öcal

Hakkı Öcal

hakki.ocal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Daha önceki Cumhuri-yetçi veya Demokrat başkanlar türünden bir siyasetçi başkan işbaşında olsaydı, BM Genel Kurulu’ndaki oylamanın ertesinde yapacağı konuşma, şöyle bir şey olurdu:
“ABD olarak biz dostumuz, müttefikimiz İsrail’in 1967’den beri elinde tuttuğu Kudüs’ün bu statüsünün tanınması ile İsrail ve Arap komşuları arasında barış yönünde bir adım atılacağını sanmıştık. Bazı Arap dostlarımızla son seyahatim sırasındaki görüşmelerde de bu kanım güçlenmişti. Ama dünya ülkeleri yanlış düşündüğümüzü ortaya koydu. Son konuşmamı yok sayın. Temaslarımıza baştan başlayalım...”
Kendisini, Sovyet-sonrası dönemin tek süper gücü de saysa, nüfusu 104 bin 937 olan Mikronezya Federal Devletleri’ne bile yılda 2 milyar dolar verecek kadar her bir milletin bugünüyle-yarınıyla da ilgilense (!), böyle bir diplomatik rota düzeltmesi, hiçbir ülkeyi küçültmez, alçaltmaz, onur kırıcı olmazdı. Tam tersine, ABD’yi artık eskisi gibi korkulacak bir süper güç saymayan halkların sayısının hızla arttığı bir dünyada, böyle bir esneklik, Kudüs’ün tapusunu İsrail’e veren açıklamasından sonra Trump’a itibar bile kazandırabilirdi.
Asıl alçaltıcı olanı, küçük düşürücü olanı, insanı yere baktırması gereken, BM Genel Kurulu’nda oylama sonuçları açıklanırken, oturumu yöneten kişinin üstüne basa-basa, “9 karşı, 128 ülkenin oyu ile, Kudüs’ün, İsrail’in başkenti sayılmasını öngören her türlü karar, açıklama, bildiri, şu andan itibaren “null and void” (geçersiz ve yok) hükmündedir” demesidir.
Türkiye’nin dostu ve müttefiki ABD’nin bu duruma düşmemesi için, bu açıklamayı yapmadan önce, sadece krallık vaadiyle daha kim bilir ne gibi tavizlere razı ettiği Suudi Veliahdı Muhammed bin Selman (MbS) ve onun yardakçısı BAE veliahdı Muhammed bin Zayed El Nahyan (MbZ) yerine Arap Ligi dönem başkanı Ürdün Kralı Abdullah ve İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan ile istişare etmeliydi.
Bu iki liderin yanı sıra çok kişi, örneğin Bahçeşehir Küresel Eğitim Kurumları bünyesindeki düşünce kuruluşu Global Policy Institute (Küresel Politikalar Enstitüsü) ile Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı Washington Ofisi (SETA DC) tarafından, BM oylaması öncesi düzenlenen iki ayrı panelde ABD’yi Kudüs kararını geri alması için ikna edecek her türlü argüman dile getirildi. Örneğin Bahçeşehir Uğur Eğitim Kurumları Başkanı Enver Yücel, “Kudüs kutsaldır, siyasi hesaplara kurban edilemez” diyerek uluslararası kamuoyunun bir temsilcisi oldu. Beyaz Saray’a 100 metre mesafede yapılan bu konuşmalar, belli ki Trump’ın kendini beğenmişlik zırhını delip, kulağına ulaşmadı. Hindistan’da doğduğu zaman verilen adla Nimrata Randhawa, Trump’ın BM temsilcisi Nikki Haley olunca, geldiği topraklarda onur ve haysiyetin şartları olarak kabul gören dürüstlük ve hak bilirliği çoktan unutmuş olmalı ki, patronuna, BM’deki eğilimi anlatmayı bile denemedi, tersine onun ülkeleri parayla tehdit etme tutumunu tekrarladı.
ABD bu tutumu nasıl terkedecek?