Türkiye için “mezhep farkı, etnik farklılık” çok kaşındı...
Ancak...
“Halkı, Türk-Kürt ve Sunni-Alevi olarak karşı karşıya getirmek” kara tezgahlarını kuranlar hedefledikleri sonucu alamadılar.
Türkiye insanı bütün bu unsurları kucaklayan bir harman oluşturmuştur da ondan.
Bunda başlıca nedenler şöyledir:
Birinci Dünya Savaşı sonrasında emperyalist batılı devletlerin işgal ettikleri topraklarımızda istiklal için hep birlikte mücadele edildi.
Bağımsızlık savaşını Türkü, Kürdü, Boşnağı, Lazı, Arnavutu, Gürcüsü ,Çerkezi ile omuz omuza kazandık.
Mazlum ülkeler arasında bu ilk örnekti.
Zaferin mutluluğunu, gururunu, onurunu, özgüvenini hep birlikte paylaştık.
Mustafa Kemal Atatürk bu ortak ruhun/milli psikolojinin öncüsüdür.
Kalıcı hale de getirmiştir.
.......................
Laik devlet ve yasalar önünde “eşit vatandaşlık”, bütünleştirici “ana başlıklardır.”
Mezhep farkları ve etnik farklılık “alt başlıklar” olarak ikincil durumda kalmıştır.
Herkes “mezhep” ve “köken (etnik)” aidiyetini sürdürmekle beraber ülkenin temel meselelerinde bütünlüğünü korumuştur.
100 yıla yakın süre “kök salmak” için az değil.
Ayrıca...
Alt başlıklar olan “aidiyetler” Türkiye coğrafyasında dağılmıştır.
Örneğin...
“Kürt kökenli” yurttaşlarımız, daha yoğun olarak yaşadıkları Güneydoğu’dan çok daha fazla sayıda diğer bölgelerde bulunuyorlar.
“Kürtleri temsil etmek” iddiasındaki partilerden, Güneydoğu’da AK Partinin daha fazla oy almakta oluşu da bir göstergedir.
.......................
Avrupa standartlarının hayli gerisinde kalmakla beraber -eksikli de olsa- “demokrasi” de bütünlüğün bir diğer nedenidir.
Türkiye Ortadoğu ve İslam ülkeleri arasında “ilk Cumhuri-yet’tir.”
Ve...
“Tek demokrasidir.”
Ortadoğu’nun ve İslam ülkelerinin -yenilerde güzel bir örnek veren- Tunus dışında darbelerden sonra süratle demokrasiye dönüş yapan tek ülkedir.
Anayasa’sında “Şeriat” yazmayan, -nüfusunun büyük çoğunluğu- “Müslüman olan tek devlettir.”
......................
Bundan sonrası için önümüzdeki yol haritası bu doğrultuda yürümeyi ve bu temel taşları üzerinde yapılanarak yükselmeyi gerektiriyor.
Tersi...
Yani...
Diğer Ortadoğu ve İslam devletlerinin “geri kalmışlıklarının nedenleri” ile örülmüş bir “pusula” sapması yapılabilecek en vahim yanlış olur.
Türkiye “coğrafya olarak” bir küçük parçası Trakya dışında “Ortadoğu ülkesidir.”
Ama...
Osmanlı’nın imparatorluk olma yolculuğunu Avrupa’dan başlattığı dikkate alınırsa “zihniyet coğrafyası” batıdır.
Gelelim “devletlerin kaderi coğrafyasıdır” söylemine...
Hangi coğrafya?
“Fiziki” mi yoksa “zihniyet” coğrafyası mı?
Türkiye’nin kaderi, beka güvenliği “zihniyet coğrafyası” olmalıdır.
Kimilerine ters gelse de işte “İsrail örneği.”
İsrail tam anlamıyla Ortadoğu fiziki coğrafyasının içindeki bir devlet fakat “zihniyet corğafyası” batıdır.
Ve tek başına küçücük ülkesi, nüfusu ile kendisini yaşatmaya kararlı diğer devletler arasında ayakta ve bekasını güçlü olarak sürdürebiliyor.
Büyük Atatürk İsrail’den çok yıllar önce bu örneği siyaset tarihine “modern Türkiye” olarak yazdırmıştır.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024