Dünkü yazımda “Ermeni Soykırımı iddialarını Ermenistan Cumhuriye-ti’nin ilk Başbakanı Ovannes Kaçaznuni’nin yalanladığını” yazmıştım.
“Ne zaman, nerede, neden” unsurlarını da belirterek.
“Bükreş... 1923...Taşnak Partisi Kongresine sunduğu rapor.”
...................
Bugün konunun “siyaset” ve “hukuk” dosyalarını açıyorum.
...................
Önce “siyaset...”
Meslektaşımız eski TBMM Başkan vekili Uluç Gürkan “Ermeni Katliamı Suçlaması: Yargılama ve Karar” kitabında zamanlamaya işaret ediyor.
Fransa ve İtalya’nın son kararlarıyla birlikte Batılı ülkelerin Türkiye’yi “Ermeni soykırımı” ile suçladığı karar sayısı 60’ı buluyor. 23 ülke ve 2 uluslararası kuruluş tarafından yapılan bu suçlamaları 53’ü 1990’lı ve 2000’li yıllarda gündeme gelmiş. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı arası dönemde de, Soğuk Savaş yıllarında da fazlaca ilgi çekmeyen soykırım iddialarının Sovyet sisteminin çökmesi ve Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte Batılı ülkeleri gündemine girmiş olması tesadüf değildir.
Yani...
Batı ülkeleri Sovyet tehdidinin ortadan kalkmasıyla birlikte Türkiye’ye biçtikleri “ileri karakol” görevinin artık önemini büyük ölçüde yitirdiği düşüncesiyle ilişkilerimizde “makas değiştirmiş.”
Uluç Gürkan’la devam...
Soğuk Savaş sonrasının ABD kontrolündeki Yeni Dünya Düzeni, Prof. Samuel Huntington’ın, kapitalizm ile komünizm arasındaki temel ideolojik çelişkinin yerine din ve etnik farklılıklarını koyduğu “medeniyetler çatışması” temelinde biçimlenmiştir. Ermeni soykırımı iddiaları da bu temelde geçmişe ait bir hesaplaşma olmaktan çıkıp güncel politikaya dönüşmüştür.
Prof. Huntington’a göre, İslam, kapitalist Batı’nın “liberal demokrasi” değerleriyle özdeş olan Hıristiyan uygarlığının “tarihsel” düşmanıdır. Türkler ve Ermeniler arasındaki çatışmalar da bu düşmanlığın kanıtıdır. (İngiliz Başsavcılığı’ndan Dışişleri Bakanlığı’na yazı. Londra, 20.05.1921)
Bir de tarih çarpıtması...
Prof. Huntington, bu düşmanlığı Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş süreciyle ilişkilendiren bir tarih çarpıtmasına da imza atmıştır: “Çokuluslu bir imparatorluk fikrini reddeden Kemal (Mustafa Kemal Atatürk), homojen bir ulus devlet meydana getirmeyi amaçlamış, bu süreçte Yunanlıları ve Ermenileri ülkeden zorla kovmuş ve öldürmüştür...”
Ve Prof. Hungtington’un Hitler hayaleti üzerinden kurduğu din temelli ırkçı yeni dünya düzeni, Batılı ülke parlamentoları için -deyim yerindeyse- “işaret fişeği” olmuştur.
“Ermeni Soykırımı” iddiaları, Türkiye’ye karşı ırkçı nefret söylemini körükleyen tehlikeli bir kampanyaya dönüşmüştür.
.......................
Oysa...
Gerçeğin “soykırım” değil “tehcir” olmasının yanı sıra bir de hukuki gerçeğe bakalım.
BM Soykırım sözleşmesine göre, bu konuda tüzel kişilerin değil, kişilerin suçlanması gerekir, sözleşmenin 3 ve 4’üncü maddeleri “soykırım suçunun kişiselliğini” işaretler.
Nitekim...
“Yahudi Soykırımı” için Almanya ve Alman halkı değil, Hitler ve Naziler suçlanmıştır.
Oysa...
İddia “Ermeni Soykırımı” olunca Türkiye’nin ve Türklerin hedef alınması çifte standarttır ve ırkçı nefret suçu kapsamındadır.
Prof. Bernard Lewis’in “savaş trajedisi” olarak açıkladığı 1915 olaylarını bazı parlamentolar “Ermeni Soykırımı” kararı ve hükmü kapsamına taşıyamaz.
Çünkü...
BM soykırım sözleşmesi “soykırım suçunun varlığı ya da yokluğu konusunda yetkili mercii yargı organları” olarak belirlemiştir.
Ayrıca...
Birinci Dünya Savaşı sonrasında İngiliz işgal kuvvetleri tarafından tutuklanarak Malta’ya sürülen ve gözaltında tutulan dönemin Osmanlı yöneticileri yargılanmıştır.
İngiltere “suç kanıtı bu-lunamadığı” gerekçesiyle hepsini serbest bırakmıştır.
.......................
Sonuç...
Bazı devlet parlamentolarının aldıkları kararlar ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un imzaladığı kararname uluslararası hukuk ve BM sözleşmesi çerçevesinde yok hükmündedir.