ERTUĞRUL Özkök’ün başında bir çift “boynuz.”
O bir Viking savaşçısı.
Benim elimde ise bir “kurukafa.”
Ben de “Hamlet.”
Sesleniyorum: “Olmak ya da olmamak. İşte bütün sorun bu.”
Bu ilk satırlarımın anlatımını aşağıda okuyacaksınız.
.....................
Fotoğraflardan birinde kadim mermer kapı önünde ellerini açmış dua eden yerel giysiler içinde bir Ortadoğulu görüyorsunuz. Mermer kapı çerçevesinin üstünde “güneş” kabartmalar var. Sağdaki mermer sütunun yanında ise bir kara yılan.
.....................
Ezidiler güneşe tapar. Dua eden adam da büyük olasılıkla bir Ezidi. Ya “kara yılan?” İnanca göre Hz. Nuh gemisine bilindiği gibi her canlıdan bir çift almıştı. Kıyametten sonra onlar üreyecekler, cinslerini sürdüreceklerdi. Kıyamet sırasında gemi delinir. Nuh’un aldığı canlılardan kara yılan vücuduyla o deliği kapatır ve
gemiyi batmaktan kurtarır.
Viking Ertuğrul ve Hamlet Güneri Haliç’te... Ahmet Güneştekin’in yapımı haftalardır sürmekte olan “Ölümsüzlük Odası” yapıtında on binlerce alüminyum “boynuz” ve “kafatası” kullanılmakta...
.....................
Bunları, Haliç’teki terk edilmiş bir tersanede, yapıtları sınırların ötesinde de ilgi gören yüksek fiyatlarla satılan en büyük galerilerde yeri olan sanatçımız Ahmet Güneştekin’le konuşuyorduk. Güneştekin 2004 yılında Coşkun Aral’la birlikte belgesel çekimleri için Anadolu’yu dolaşırken yolları Göbeklitepe’ye de düşmüş. Göbeklitepe malum... 12 bin yıllık kalıntılarla medeniyet tarihi için bütün teorileri altüst etmiştir.
Bulunan yapıların duvarlarında hayvan kabartmaları var. 12 bin yıl öncesinin sanatı.
.....................
Ahmet Güneştekin’in bütün yapıtlarında bu toprakların efsaneleri yansıtılır. Yapıtları “efsanelerin hafızasıdır.” Göbeklitepe’yi referans alarak müthiş bir çalışma yürütmekte.
Karşılıklı çeyrek ay formatında 5’er metre yükseklikte dev alüminyum duvarlar... Ön yüzlerinde 10 binlerce alüminyum “boynuz...”
Bunlar Göbeklitepe’deki hayvan kabartmalarını yansıtıyor.
Bütün coğrafyalarda kadim savaşçılar başlarına boynuzlar takar. Örneğin Vikingler. Savaşçılar öldürdükleri hayvanların ruhlarının bu boynuzlarla bedenlerine geçtiğine inanırlardı. Duvarın dış yüzü ise on binlerce alüminyum kafatası. Bu dökme alüminyum kafatası heykellerin yüzleri birbirinden farklı. (Dikkatli bakınca anlaşılıyor.)
Kafatasları ise 12 bin yıldan bu yana insanlığı temsil ediyor. 2 çeyrek ayın ortası boş. İki ucun birbirine bakan aralığında ise gene yüzlerce kafatasından oluşan “tek bir kafatası...” Çeyrek ayların girişteki uçlarından birine ise
5 metre boyunda bir kara yılan tırmanmakta.
Yapıtın girişinde yer alacak “kara yılan” işte bu kadim kapıdan da esinlenmiş.
.....................
Müthiş bir anlatım. Devasa bir yapıt. Çok sayıda işçi gece gündüz çalışıyor. 10 binlerce kafatasını ve boynuzu oksijen kaynağıyla çeyrek ay formatındaki yüzeylere perçinliyor.
.....................
Bu yapıt ilk kez Contemporary İstanbul’da sergilenecek. New York, Londra, Venedik ve başka sanat merkezlerine de götürülecek. Tarzı olan ve sürekli yenilikler üreten Ahmet Güneştekin’e alkış.
Fransız Sarayı’nda
İSTANBUL’daki başkonsolosluk bahçesinde Fransız “ulusal günü” kutlandı.
Davetin açılışında Fransa Büyükelçisi Charles Fries ve Başkonsolos Bertrand Buchwalter birer konuşma yaptı.
Önce Türkiye, sonra Fransa milli marşları...
Güzel siyasi mesajlar verildi.
Büyükelçi “Fransa’da 700 bin Türk’ün Türkiye’de ise 10 bin Fransız’ın 700 Fransız firmasının bulunduğuna” işaret etti.
Osmanlı döneminde uzun süre Fransa’nın Büyükelçiliği’nin sürdürüldüğü tarihi Fransız Sarayı konuklar tarafından gezildi.
Asırlık ağaçlar altında açık büfeler kurulmuştu.
Fransız yemekleri ve içkileri sunuldu. Ve Özyeğin Üniversitesi bünyesindeki “Le Cordon Bleu” mutfak sanatları akademisi gecenin lezzetlerini üstlenmişti.
Fransızlar gibi, yeme-içmeyi bir tür “dünyevi ibadet” algılayan ulusun büyükelçiliğinde bu tercihle ilgili pano gurur vericiydi.
Kendimi -balkon konuşması yapmak için- Fransız Bakanı ya da Büyükelçi zannetmiş değilim. Sadece tarihi bahçeyi seyrediyorum. Kalabalık arasından tanıdıkları bulmaya çalışıyorum.