SURİYE sorunu bağlamında “yeni görüşler” ya da daha önceden var olmakla beraber dile getirilmeyen formüller gündemde.
Cumhur-başkanlığı Başdanışmanı İlnur Çevik’in son söylemiyle bu görüşme formüllerin daha çok dillendirilmesini tetikledi:
“PYD kendini PKK’dan arındırırsa güneyimizde Barzani’nin Kuzey Irak’ı gibi bir oluşum” mesajını verdi İlnur...
....................
Bu topraklarda Kürtler ve Türklerin ilişkisi için tarihe bakmak ön yargıları, “bölünme” saplantıları için farklı görüş açılarını üretebilir.
Şöyle ki:
9. yüzyılın sonlarında Batı İran sınırında “Seddadiler, Hasneviler, Revadiler, Mervaniler” gibi Kürt devletleri mevcuttu.
Gence’den Bağdat’a kadar Batı İran’la Bizans arasındaki sınır Kürt Emirlikleri’yle tampon bölgeydi.
Türklerle Kürtler bu dönemde tanıştılar.
Müslümanlığı kabul etmeye başlayan Türkmenler bu tampon bölgedeki Kürtlerle karşılaştı.
O zamanlar “dini referans”, birleştiriciydi.
“Ümmet” anlayışıyla aralarında ayrı gayrı olmuyordu.
“İnanç” çizgisinde bu karma devletler birbirinin vârisi olarak sürdü; “Selçuklulardan Eyyubilere, Osmanlı”ya kadar uzanan geleneksel çizgi.
Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda Türklerin Kayı Aşireti’nin yanı sıra bölgeye yerleşen Müslüman Araplar, Farslar, Kürtler ihtida eden Ermeniler ve Rumlar da vardı.
Birkaç örnek...
“Şeyh Edebali”nin kayınpederi “Tacettin El Kürdi”, İznik’teki “Orhaniye Medresesi” kurucularındandı.
Türkmen aşiretlerinin Osmanlı hanedanına karşı, darbe ihtimali düşünülerek “Kara Keçililer” Urfa’dan Söğüt’e getirilmişti.
İlk yakın korumalar ve muhafız birlikleri onlardan oluşturulmuştu.
Fatih Sultan Mehmed’in hocası Molla Gorani de Kürt’tü.
Ne bir onur gerekçesi ne de bir eksiklik değildi bu. Olağandı... (“Goran” Batı İran’da yaşayan bir Kürt grubuna verilen isimdir.)
........................
İran’da kurulan “Safevi” devleti toprak kazanma ihtirasını Batı’ya çevirince sınırındaki “Kürt Emirlikleri” ile ittifak kurmak istemişti.
Kürt “İdris-i Bidlisi” önderliğinde kurulan sınırdaki Kürt Emirlikleri tercihlerini Osmanlı’dan yana kullandılar.
Yavuz Sultan Selim ile “hilafet makamı” Osmanlı hanedanına geçince, “Kürtlerle Osmanlı” arasındaki bağ daha da güçlendi.
Kanuni Sultan Süleyman bu bağı, yazılı “emirname (kanun)” haline getirdi. Kalıcılaştırdı.
Osmanlı’nın Batı’ya değil ama Doğu’ya seferlerinde ordularda Kürt emirlerinin askerleri önemli katkıda bulundu.
......................
II. Osman ve Abdülmecid dönemlerinde “merkezi yönetime” geçişle birlikte bu bağın liflerinde bazı kopmalar yaşandı.
Ama...
İsyanlar Kürt beylerinin şahsi egemenliklerinin sürmesi amacıyla başkaldırılardı.
Hepsi de sonunda Halife’ye “ihtida” ediyorlardı.
......................
Kürtler için “isyancı” algısı bu tek tük kişisel statüyü koruma nedenli isyanlardan çok başka nedenlere dayalıdır.
II. Mahmud ve Abdülmecid zamanında “iradenin merkezileştirilmesi ve Kürt emirlerinin imtiyazlarından olması sürecinde bölgeye idareci olarak atanan valiler, mültezimler ve müstelzimler” yaptıkları “suistimalleri, İstanbul’un gözünden saklamak” için “Kürtler vergi vermiyor, vergi vermemek için isyan ediyor” gibi gerekçeler üretiyorlardı.
Hatta...
“Hayali isyanlar yazıp, bunları bastırdıklarıyla övünen” yazılar gönderiyorlardı İstanbul’a...
.....................
Abdülhamid döneminde bu ilişkiler yeniden düzeldi.
Abdülhamid ve sonrasına -araya bizim “Pazar Kahvesi” yazıları girdiği için- hafta başı devam edeceğim.
....................
Bu yazıda yararlandığım kitabı okuyuculara tavsiye ederim.
KÜRTLERLE TÜRKLER - Bin Yıllık Geçmişin Kısa Tarihi - Mahmut Akyürekli- Tarih Kulübü Yayınları