KATAR krizi daha da ısınırken bu kez İran’da kanlı iki eylem...
Bir grubun İran parlamentosunu basması... Eş zamanlı olarak İran’da devriminin ruhani lideri Humeyni’nin de hedef olması...
Akıllara “Sırada İran mı var?” sorusunu getirdi.
ABD Başkanı Donald Trump’ın Twitter mesajları da bu kuşkuları besliyor.
........................
Ayrıca...
Suriye kuvvetleriyle birlikte savaşan İran kökenli silahlı grupların, ABD uçakları tarafından vurulması “ABD’nin artık apaçık İran’a eylemli tavır koyduğunun” işareti.
Obama’nın başkanlık döneminde, İran’ın ılımlı lideri Ruhani’yle diyalog kurması, “İran’da nükleer silah üretimini daha son aşamaya gelmeden durdurması” iki ülke arasındaki tansiyonu düşürmüştü.
İsrail bundan pek de hoşnut değildi.
“Tahran’a güvenilemeyeceği” görüşündeydi.
“ABD 51’inci eyaleti” olarak tanımlanan İsrail, Donald Trump’ın başkan seçilmesiyle -kendince tehlikeli gördüğü- bu yakınlaşmaya nokta koydurttu.
Öyle görünüyor ki “noktanın ötesinde” ABD’den İran’a “karşı harekât” için de düğmeye basıldı.
İran gibi “otoriter” ve “güvenlik önlemlerinin çok sıkı olduğu” teokratik devlette, en duyarlı iki noktaya kanlı eylem konulmuş olması “zamanlama” olarak hayli anlamlı.
İran’a, “Hizaya gel, senin de için karıştırılabilir” mesajı mı?
Bir bakıma “Katar’a arka çıkma, Suriye’de kendine bağlı silahlı gruplarla bölge hakimiyeti için oynamaya fren yap” uyarısı olarak da okunabilir.
........................
Peki bu İran’a da sıçrayacağı işaretlerini veren “ortaya karışık krizde” Türkiye’nin yeri?
İran ve Rusya’yla birlikte Suriye’ye çözüm üçlüsünü oluşturan Türkiye, nasıl bir rota izlemeli?
İran Dışişleri Bakanı Zarif’in -hemen- Ankara’ya gelmesi ve ayağının tozuyla “Türkiye’yle görüşülecek şeyler var” demeci önemli “sinyal.”
Dahası...
Katar’la “Doha’da üs” kurmayı da kapsayan bir “askeri anlaşma” imzalamış, alelacele Meclis’ten geçirmiş Türkiye darboğazdan nasıl çıkış bulacak?
Bir yanda Amerika ve onun arkasında olduğu Suudi Arabistan, Körfez Emirlikleri’nin çoğu, Yemen, Mısır ve hatta Libya bloku, öte yanda Katar ve İran...
“Taraf” olmadan, ama “bitaraflığın” bittiği yerde “bertaraf” da olmadan çok hassas bir yol haritası çok zor.
Hele...
Abluka altına alınmış Katar’a “yiyecek sağlamak üzere insani tavır” ABD ve diğer çoğu Sünni Arap ülkeleri tarafından farklı yorumlanırsa?..
........................
ABD’nin Rakka’yı DAEŞ’ten almak üzere başlattığı harekâtta PKK/PYD ağırlıklı SDG’yi (Suriye Demokratik Güçleri) tercih etmesi, ağır silahlarla donatması zaten yeterince büyük sorunken şimdi bir de kucağımızda “Katar ve İran” ikizini buluvermek herhalde isteyeceğimiz son şeydi.
PKK’nın da uzunca süredir ilk kez son günlerde kafa kaldırması bütün bu gelişmelerle “eşzamanlı” mı?
Bazı kaynakların Türkiye’ye de -hiç değilse ekonomik alanda- “mengene” iddiaları düşündürücüdür.
........................
Siyasal meteoda bunca fırtına öngörülere rağmen Türkiye’nin, cetvelle çizilmiş Ortadoğu’nun diğer ülkeleri gibi “kof” olmaması, bin yıllık büyük devlet geleneği ve güçlü kasları, hayli budanmış olsa da insan haklarına dayalı özgürlükçü, çok partili demokratik, laik yapısı bu depremi göğüsleyebilir diye düşünüyorum. Örnek mi?
Mısır’da Sisi darbesiyle istediği yönetimi kurabilen güçler, aynı şeyi 15 Temmuz’da da denediler.
Avuçlarını yaladılar.