Başbakan Binali Yıldırım’ın “Milli Savunma Üniversite-si’nin akademik yıl açılışında yaptığı konuşmadan” önem katsayısı yüksek bir söylem.
“15 Temmuz, TSK’nın kurtuluşu için dönüm noktasıdır.”
Nedenini şöyle açıklamış:
Alçak FETÖ Terör Örgütü bu alanı kendi amaçları doğrultusunda tepe tepe kullanmıştır.
Günün sonunda öyle bir hale gelinmiştir ki bir tek bile onların istemediği öğrenci buraya girememiştir.
Bu, ülkemizin geleceği için büyük bir felaketin başlangıcıydı.
15 Temmuz Darbe girişimi bize, ülkemize, demokrasimize büyük bir tahribat vermekle birlikte, gözbebeğimiz Silahlı Kuvvetlerimizin kurtuluşu için de önemli bir dönüm noktası olmuştur.
15 Temmuz’da bu kurumlarımıza verilen tahribat ve burada iki insan kaybımız, öğrenci kaybımız süratle telafi edilmiştir.
Bu konuda hiç bir zafiyet kalmamış, buradaki açık süratle kapatılmıştır.
....................
Başbakan Yıldırım’ın TSK’daki “FETÖ zehirlenmesi” görüşü, toplumdaki nabız atışını da yansıtıyor.
Elbette “asker dahil, vesayetin her türlüsüne hayır...”
Fakat...
Gerçeklerden de kopmayarak...
Şöyle ki...
Türkler “asker millettir.”
Orta Asya’dan kopup gelirken sürekli savaşmıştır.
Elde ettiği topraklarda devletler kurup yerleşmek, kurduğu imparatorluğu sürdürmek için yüzyıllardır savaşmıştır.
Bulunduğu coğrafya da “TSK’nın güçlü, hatta çok güçlü ve güven verici, caydırıcı olmasını” gerektiriyor.
Tarihinden miras “asker genleri” ötesinde coğrafi konumu da “asker karakterini” öne çıkarmakta.
Atatürk’ün genç Cumhuriyet’i -her alanda olduğu gibi- “TSK’nın da modernizas-yonunu, içini güve gibi kemirecek, delik deşik edecek dış cereyanlardan, bağnazlıklardan, tarikat-şeyh sızıntılarından arındırmayı, çağdaş ve laik eğitimle donatmayı” gerçekleştirmişti.
Yakın zamana kadar yapılan bütün kamuoyu araştırmalarında “TSK, toplumun en güvendiği kurum” olarak öne çıkıyordu.
.....................
15 Temmuz “darbe kalkışımı/girişimi” TSK için bu geleneksel ve köklü güvende depremdi.
4 yıllık Harbiye eğitimi sonrası 4 yıl da akademi...
Yakaları kızarmış Türkiye’nin güvenliğinin hatta bir bakıma bekasının emanet edildiği albayların, generallerin imamlardan emir aldıkları, o imamlara biat ettikleri binlerce astsubay, subay ve üstsubayın TSK’da nasıl olup da yerleşmiş, köşeleri tutmuş darbeye kalkışacak kadar kendilerini güçlü hissetmiş olabildikleri büyük şoktu.
Aralarında azımsanmayacak sayıda “haksızlığa uğramış” olanlara rağmen TSK’nın arınması önemlidir.
Atatürkçü, laik TSK mensuplarının önemli bir bölümünü nasıl da saf dışı etmişler.
Neyse ki bütün kumpaslara, tuzaklara, sicil ve tıp raporu oyunlarına rağmen TSK’da kalabilmiş askerlerle, enfekte edilememiş polislerle ve de her siyasi görüşten halkla demokrasi galip gelmiştir.
......................
Bir kere daha “görevde liyakatin önemi” anlaşılmış bulunuyor.
Bir kere daha kışlaya siyaset, tarikat, şeyh kafası sokmanın tahrip gücü ortaya çıkmış oluyor.