Film, 40’lı yaşlarda, uzun boylu, yakışıklı, gözlüklü profesörün bir konferansta konuşmasıyla başlar.
Profesör “ölüm cezasına” karşıdır.
“Her ne suç işlenirse işlensin, bunun cezasının idam olmaması gerektiğini” söyler. “Çağdaş hukukta idamın yeri olamaz, insanlar, insanların hayatını alamaz. Milyonda bir ihtimalle bile olsa ya yargı yanlış karar vermiş ve aslında suçsuz olan kişi idam edilmişse, bu adli yanlışlığın tamiri, telafisi mümkün değildir” der.
Dinleyenlerin sorularıyla konferans devam eder.
Salondan birisi profesöre şöyle bir soru yöneltir:
“Bildiğim kadarıyla evlisiniz ve bir de kızınız var. Bir sapık eşinize ve kızınıza tecavüz etse, onları öldürse bile yargılanıp idama mahkûm edilmelerine karşı çıkar mısınız?
İdam karşıtlığınız eşiniz ve kızınızın kurban olması halinde de geçerli midir?”
Profesör “hukukun şahıslara göre değişmeyeceği, görüşünün kendisi ve ailesi dahil herkes için olduğu” cevabını verir.
..................
Filmin devamında, profesöre kin besleyen bir hapishane firarisinin, profesör ve ailesinin hayatına girişiyle müthiş bir gerilim yansır beyaz perdeye.
Profesöre konferansta sorulan sorunun aynısı gerçek hayatta başına gelmiştir.
Hapishane firarisi, profesörün kızını ve eşini kaçırır.
Cinsel taciz ve öldürülme tehlikesinin kreşendo yükselişle sürdüğü dehşet sahneleriyle örülü heyecan ve acı yüklü bir dramın içinde bulur seyirci kendini.
Profesör tek başına kızını ve eşini kurtarma savaşımındadır.
Hapishane firarisiyle nefes kesici sertlikte mücadeleler...
Ve sonunda profesör hapishane firarisini öldürür. Eşini ve kızını kurtarır.
Film “teoriyle” başlamış, “hayatın gerçekleriyle” bitmişti.
Kendi başına gelmedikçe soğukkanlı genellemeler yapmak, hukuk teorileri konuşmak daha kolay.
Ama “ahkâm” yürütülen feci durumlar kendisi ve özellikle ailesinin başına geldiğinde davranışlar farklı olabiliyor.
...................
Son zamanlarda “çocuk tacizleri, çocuk kaçırma” vakaları yoğunlaştı.
Medyada içimiz sızlayarak, bu caniliğe, sapıklığa tepki veriyoruz.
Kendi başımıza gelmese de, başka ailelerin çocuklar için de elbette “duyarlı olmalıyız.”
“4 yaşında bir çocuğu kaçırıp, günlerce aç bırakarak ölmesine neden olmak ve götürüp bir dere yatağına atmak” nasıl bir vahşettir?
Bir başka çocuğu kaçırıp cinsel tacizde bulunmak, sonrasında öldürmek canavarlıktır.
Bu çirkefleri lanetliyorum.
..................
Şimdi...
“İdam cezasının geri getirilmesi” istekleri katlanarak artmakta.
“İdam” bu canavar ruhlu sapıklar için “caydırıcı” olabilir mi?
Ceza hukuku araştırmaları bu soruya “olumlu” cevap getirmiyor.
Canavar ruhlu bu pis sapıklar zaten sonunu düşünerek cürüm işliyor değiller.
Yaptıkları iğrençlikler “hezeyan” hali.
İdam yerine “kastre (hadım)” edilmeleri...
Tek başına müebbet hücre hapsi.
Toplumdan kesin tecrit.
Ve bunların yanı sıra çocukların ve ailelerin bilinçlendirilmesi.
Potansiyel suçluların daha suç işlemeden tedaviye alınmaları, eğitilmeleri.
Toplumsal duyarlık yükseltilerek “sosyal infaz” korkusunun, psikolojik şartlanmanın sağlanması...