İkisi de genç,
ikisi de başarılı...
İkisine de ödüller yağıyor.
Damla Sönmez ve
Murat Dalkılıç.
Ulusal ve uluslararası birçok önemli ödül kazanan “Sibel”
filmi vizyonda...
“Sibel” Almanya-Fransa-Lüksemburg-Türkiye ortak yapımı. Giresun’un Kuşköy’ünde yaşayan Sibel’in öyküsünü anlatıyor. Kuşköy dünya üzerinde ıslık dili konuşulan birkaç yer arasında... Cep telefonları ile birlikte ıslık dili eski önemini kaybetse de halen iletişimde yer alıyor.
Islık dili, 2017’de Unesco Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne girmiş özel bir dil. Bu gerçek bir dil, her heceye denk gelecek bir ses var.
......................
6 oyuncunun dışında filmin tüm kadrosu Kuşköy ve civar köylerden...
Damla, filmde “konuşma engelli, sadece ıslık diliyle iletişim kuran” bir genç kızı canlandırıyor.
Damla’nın sesi de güzel. Şeffaf Oda’da Murat Dalkılıç ile düet yapıyor. Birlikte “Lüzumsuz Savaş”ı söylüyorlar.
Murat’tan tam not alıyor.
......................
Murat Dalkılıç’ın son single’ı “Son Liman” yeni albümünün teaser’ı gibi. Yakında yeni albümü de geliyor.
Murat, İzmirli. 15 yaşında ilk müzik grubunu kurmuş. Gitar çalmış ve solistlik yapmış. Biz onu “Kasaba” şarkısıyla tanıdık.
21 yaşında sahnelerin tutulan isimleri arasına girdi. 40’ın üzerinde ödülü var.
Söz yazıyor, beste yapıyor.
Murat, dövüş sanatıyla ilgileniyor. Şeffaf Oda’da, yaptığı dövüş sanatının ilginç detaylarını paylaşıyor.
AZRA VE SAFFET EMRE’YLE KADIKÖY
AZRA Kohen dizisi de yapılan “Fİ, Çİ, Pİ” kitaplarıyla tanınmıştı. Serenay Sarıkaya ve Ozan Güven’in başrollerini paylaştığı bu dizi internet ortamında yayınlanan “ilklerden” biriydi. Çok tutuldu.
Azra Kohen’in son kitabı “Gör Beni” iki devrin hikâyesini anlatıyor. Art arda baskıları yapılmakta ve daha o gün tükenmekte.
Osmanlı’nın son döneminde bir saraylı delikanlıyla Cumhuriyet Türkiye’sinin ilk yıllarındaki laik Atatürkçü genç bir kızın aşkı... Bu iki zıt zihniyetin aşkı ekseninde iki devir roman sayfalarında anlatılmakta.
Azra Kohen farklılıkların kadınıdır.
Örneğin... Bu kitabının da dipnotlarında okurken hangi müziği dinlemeniz gerektiği yazılıdır. Bu kez de romanın geçtiği yerlerde bir tanıtım gezisi yapıldı.
Anlatıcı, ünlü gezi yazarı Saffet Emre Tonguç’tu. Gezi, 1800’lü yıllardan kalma bir kiliseden sanat merkezine dönüştürülen “Yeldeğirmeni Sanat”ta başladı.
“Yeldeğirmeni, Kadıköy, Moda üçgeninde” yapılan nostaljik geziye Azra ve Saffet Emre’yi tanıyanlar da katılınca topluluk büyüdükçe büyüdü.
Gün boyunca sokaklardan yapılan canlı yayınlarda bölgenin tarihi değerleri ayrıntılarıyla izleyenlere sunuldu.
“Gör Beni” gezisi 1800’lerden kalma beyaz bir köşkte sohbetle noktalandı.
‘TAMİRCİ’ DEĞİL, ‘KORUYUCU’ TIP
HASTALANDIKTAN sonra tıp müdahalesi “tamircilik” oluyor.
Ama önemli olan daha “tamiri” gerektiren arıza çıkmadan insanı “koruyabilmek.” Buna “wellness” diyorlar. Bütün türevleriyle birlikte “Dünya wellness ekonomisinin” büyüklüğü 4 trilyon doları aşıyor.
“Geleneksel tıp” ile “modern tıbbın” doğrularını birleştirerek wellness konseptini Türkiye’de uygulamak üzere Vitalica Wellness Bodrum’da. Kurucusu Dr. Murat Akdoğan... İlginç bir hikâyesi var.
.....................
Dr. Murat Akdoğan 1990’lı yıllarda beyin ve böbreklerinden rahatsızlanıyor. Tedavi için yurt dışına gidiyor.
Dünyada bu hastalıklar o tarihte dünyada 14 hasta saptanmış. 13’ü ölümle sonuçlanmış. Sadece Akdoğan hayatta kalabilmiş. Bunun üzerine Akdoğan karar veriyor. “Tamircilik” değil “koruyuculuk” eksenli bir sürdürülebilirlik sağlamak üzere “koruyucu hastane modeline” geçiş yapıyor.
“Ethica ve Estethica” hastanelerini kuruyor. Batı’nın tıbbını temsil eden MYC Partners’da yer alan bu hastanelerin programları Avrupa, Çin, Hindistan ve Ortadoğu’dan geleneksel tıp doktorlarıyla hazırlanmış.
Bodrum’daki Vitalica Wellness’in kendi organik bahçesinden sağlanan doğal yiyecek ve içeceklerle özel menüler, detoks uygulamaları, zihin ritüelleri, holistik klinik ve antiaging tedavileri, güzellik ve estetik uygulamaları da orada. Bir sonraki adım yurt dışına da açılmak.
OKAN’IN DADA’SI
OKAN Bayülgen şimdi de kendi mekânlarında sanat yapıyor...
Galatasaray’ın eski “Ali Sami Yen Stadı” yerinde kurulan çok katlı binalardan biri de “Quasar...”
Orada Bayülgen “Dada Salon Kabarett” adlı ilginç ve sıra dışı bir mekân kurdu. Duvarları boydan boya kitap rafları ve cilt cilt kitap olan bir tiyatro, müzikhol... Rengârenk ışıklar ve lambalar... İnteraktif polisiye oyun.
Masalardaki izleyiciler oyuncuların polisiyesi boyunca çözüme katılıyorlar. Ya da... Candan Erçetin gibi sanatçıların konserleri...
Bir alt katta ise “özel” Dada Gece Kulübü.
TLC kanaldaki “Bu ben miyim?” programının ilk gösterimini, programın doktoru Bülent Cihantimur ve ekibiyle izledikten sonra bir alt kattaki Okan Bayülgen’in Dada Salon Kabarett’ine geçtik. Estetik, tiyatro ve gösteri konularında söyleştik.
‘BU BEN MİYİM?’
ÇARŞAMBA gecesi Dada Okan Bayülgen’le orada Dada’yı konuştuk. “Dadaizm” Birinci Dünya Savaşı’nın barbarlığına, sanat alanındaki ve gündelik hayattaki entelektüel katılığa protesto akımı... Mantıksızlık ve var olan sanatsal düzenlerin reddedilmesi Dada’nın ana karakteri. Oraya estetik cerrahi uzmanı Op. Dr. Bülent Cihantimur ve ekibiyle birlikte geldik. Az önce aynı binadaki Cihantimur’un Estetik International sağlık grubu Quasar yerleşkesindeydik. Dr. Cihantimur Amerikan menşeli TLC Türkiye kanalının ilk yerli yapımı “Bu ben miyim?”de “Dr. B...”
Hep birlikte programın ilk bölümünü izlemek üzere toplanmıştık. Saat 22.30’da yayın başladı. Gerçekten ilginçti.
“Türkiye’de yanlış estetik cerrahi müdahalelerle insan bedenlerinde, yüzlerinde çok büyük hatalar oluyor. İnsanlar tanınmaz hale geliyor. Bu kötü örnekleri TV ekranlarında ve gazete sayfalarında görüyoruz. Dr. B, TLC’de yayınlanan programında her hafta işte bu yanlış, hatalı ve dramatik görüntü bozukluklarını estetik cerrahi müdahalelerle düzeltiyor.”
O ilk geceyi kutlamak üzere pasta kesildi. Güzel dilekler dile getirildi.