1950’li yıllarda nüfusun büyük çoğunluğu kırsaldaydı.
DP köylü nüfusa oynamıştı.
Hatta o dönemde “Çarıklıyla sarıklı bizden. Her seçimi alırız” görüşü vardı.
Kırsala dönük siyasetin söylemleri ağır basıyordu.
Evet...
İktidardaki Bayar ve Menderes’in DP’si (Demokrat Parti) seçim propagandalarında “Köylere yol” diyordu.
Sonraki yıllarda “yol” vaadine “su” eklendi.
“Elektrik” söylemi ardından geldi.
Hatırlayın, “Yol, Su, Elektrik kurumu” da bu politikanın sonucudur.
....................
Köylerde “telefon” yoktu.
Turgut Özal, “80 darbesinin yöneticisi Sermet Paşa tarafından başlatılan telefon hamlesine” ivme kazandırdı.
Seçim kampanyalarında meydanları dolduran halka şöyle sesleniyordu.
“Eskiden telefon var mıydı (eliyle bir çevirme hareketi yaparak) hani o manyetolu denen telefonlarla konuşmaya çalışırdınız. Hattın öbür ucuna ‘Aloo... aloo’ diye bağırırdınız da cızırtıdan karşı tarafın sesini alamazdınız. O devirler geçti artık. Biz her köye telefon getirdik. Çeviriyorsunuz numarayı, hiç beklemeden rahat rahat konuşuyorsunuz...”
Her seçim meydanında Turgut Özal bu konuşmayı yapardı.
Aramızda espri konusuydu.
Hatta bir defasında seçim otobüsünün içinde Yavuz Donat, Özal’ın manyetolu telefon çevirme hareketini tekrarlar ve “Aloo, aloo” diye taklidini yaparken Özal’a yakalanmıştık.
Kızmış gibi yapıp gülümseyerek, “Taklidimi yapıyorsun ha... Siz de gülüyorsunuz” diyerek Yavuz’a, bana ve Yalçın Doğan’a takılmıştı.
.....................
Zamanla nüfus ağırlığı kırsaldan kentlere kaydı.
Nüfusun yüzde 70’i artık şehirlerde.
Bu nedenle “yerel seçimler” de önemini artırdı.
Seçmenin beklentileri doğal olarak eskisinden çok farklı.
“Yol, su, elektrik, telefon” kimse için “büyük hizmet” skalasında yer almıyor.
Hele cep telefonları çıktıktan sonra çocukların bile cebinde birer telefon.
.....................
Şimdi...
Bir partinin seçim kazanması için modern hayatın ihtiyaçlarını vaat etmesi/sunması gerekiyor.
Yol kadar hatta daha önemlisi “toplu taşıma...”
Yani...
Metro, hafif raylı sistem, tren, tüneller, geçitler, kavşaklar, akıllı trafik ışıkları, sürekli yeşil akım...
Kentlerde yaşayanlar günün en az iki saatini tıklım tıkış toplu taşıma araçlarında geçirmek, ömür tüketmek istemiyor.
Bir diğer önde gelen konu “işsizlik...”
Kentlerde genç işsiz yığınları büyümekte.
Onlara iş alanı açmak siyasetin başlıca görevi.
Çünkü...
Kırsaldaki yaşamda ailenin toprağı yeni yetişen gençlere de iş alanıydı.
Ama...
Kent yaşamında böyle bir “paylaşım” olanağı yok.
Ekonomi de ilk sırada.
Her bireyin cebinde birkaç kredi kartı var.
Ama...
Milyonlarca insanımız kredi kartı borçlarını ödeyememenin sıkıntısını yaşadı.
Yeniden yapılandırma çözümleri yararlı fakat geçici.
Asıl olan, “sürdürülebilir yaşam” sağlayabilmek.
Ve “güvenlik...”
Özellikle 4 milyonu aşan sığınmacıların sosyal dokuyu hayli değiştirdiği kentlerde şimdilik çok ciddi boyutlara ulaşmış olmasa da eğitimsiz, işsiz, geçici belgeli ya da belgesiz yani kayıtlı ya da kayıtsız, akıcı, sürekli yer değiştirebilen ayrı bir kesim oluştu.
........................
Artık “yerel yönetim”
çok daha sofistike, komplike, geniş spektrumlu, vizyonlu olmak zorunda.
Bu sözcükleri kasıtlı kullandım çünkü o söylemleri bilen ve içini doldurabilen siyasetçiler gerekiyor.