Pazartesi günü Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’nin 12. Cumhurbaşkanı ve Cumhur-başkanlığı sisteminin ilk Cumhurbaşkanı olarak yemin edecek.
Bakanlarını açıklayacak.
30 yabancı devletin başkanlarının da katılacağı 5 bin konuğa Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde davet verecek.
Görkemli bir davetle tarihte yeni sayfa açacak.
Hakkını teslim edelim.
Girdiği her seçimi kazanan ve dünyanın en uzun süredir yöneten iki başkanından biri olarak tarihte yeni bir sayfa açıyor.
Türkiye’ye ve demokrasimize hayırlı olmasını diliyorum.
Peki CHP’de durum ne?
........................
Bir Çin atasözü:
“Rotası olmayan geminin yelkenlerini dolduracak rüzgâr yoktur.”
Çalkantılar içindeki CHP’ye bakarak bu sözün işaretlerini algılıyorum.
CHP’nin rotası nedir?
“Seçimleri kazanıp iktidar olmak mı?”
Yıllarca böyle bir rotaya tanık olamadık.
İddiası “Meclis’te çoğunluğu elde edip tek başına iktidar... Yahut sandıklardan en fazla oyu alan parti olabilmek ve kurulacak koalisyonun büyük ortağı olmak...”
Bunun yerine içe dönük mücadelelerle geçti yıllar.
Ana muhalefet partisi liderliği protokolde önemlidir.
Ön sıradır.
Partinin ciddi hazine geliri vardır.
Çok sayıda belediyesi, fiyakalı genel merkezi vardır.
Seçmende “CHP iktidar istemiyor, ana muhalefet partisi olmanın imkânlarıyla yetiniyor” algısı oluşmuştur.
......................
Sistem değişti.
İlk kez CHP’nin cumhurbaşkanı adayı “sonuca oynadı.”
Ve bunun artılarını da kazandı.
41 yıl sonra ilk kez yüzde 30’un -bir çıt da olsa- üstüne çıktı.
Demek “rota” belirlenince oluyormuş.
Peki...
Muharrem İnce kampanya boyunca “partisinin tam desteğini” yanında buldu mu?
Bunun cevabını hepimiz biliyoruz.
Aldığı sonuç CHP’nin geleneksel seçmeninin yanı sıra başka partilerin tabanlarından da gelen oylarla sağlandı.
......................
CHP bu sonucun rüzgârını yelkenlerine doldurmak yerine ne yaptı?
Gene denizcilik söylemiyle, “Fırtınaya daldı, sert rüzgârlarda yapıldığı gibi büyük yelkenlerini indirdi, ‘fırtına yelkeni’ denilen küçük yelken açtı.”
Öyle görünüyor ki...
Bir süre dalgalarla boğuşacak.
Yani...
İnce için, örgütün bir kısmında başlayan “olağanüstü seçimli kurultay” imza mücadelesi.
Genel merkezin direnişi...
Yerel seçimler için bir ve bütün halinde olmak gerekirken, “geminin dümenini kim elinde tutacak” iş kavgası.
Kurultay toplanır ya da toplanmaz...
Toplanırsa Kemal Kılıçdaroğlu koltuğunu koruyabilir ya da koruyamaz...
Muharrem İnce kazanır ya da kazanamaz...
Bunlar bir yana...
Asıl sorun şu: “Bu kavgadan CHP kazançlı çıkacak mı?”
Çok zayıf bir ihtimal.
......................
Bir de CHP’li seçmenin psikolojisini dikkate alın.
Şimdiden “bıkkınlık” ve “gene de” ruh isyanlarına tanıksınız.
......................
Bu saatten sonra...
Bir bakış açısı şudur:
“CHP’nin zaten yüzde 25 kemikleşmiş oyu var. Bunca kargaşada Muharrem İnce de seçilse, Kemal Kılıçdaroğlu da kalsa en kötü senaryo budur.
O halde İnce şansını denesin.
Bir heyecan rüzgârı estirsin.
Belki -CHP’de bir şeyler değişebilir- diye düşünenler heyecanlanır, birkaç ya da üç beş puan artar.
Batı’da -yeni gelen daha iyi diye değil- kan değişiminin bir taze heyecan yaratacağı düşüncesiyle yenilgiler sonrasında partiler liderlerini değiştirir.”
Bir diğer bakış açısı:
Seçimli kurultayı Kılıçdaroğlu toplar, işi fazla uzatmadan sonucu belirler, yerini korur ya da İnce kazanır.
Yerel seçimlere hazırlanacak kadar zamanı olur CHP’nin.
Bunlar olmazsa demokrasinin vazgeçilmez unsuru ana muhalefet partisi geleneğini sürdürür.