AB Parla-mento-su’nun “Türkiye ile üyelik görüşmelerinin askıya alınması” kararı oylanmadan önce raportör Kati Piri bakın ne demiş:
“Dün gece Türkiye’de yaşananları anlatmak istiyorum.
Dün gece Türkiye’de aralarında Uluslararası Af Örgütü Direktörü de olmak üzere 8 insan hakları savunucusu gözaltına alındı.”
Bu söylemin salondaki parlamenterler üzerindeki etkisini tahmin etmek için siyaset psikolojisi uzmanı olmaya gerek yok.
....................
Hele...
Gözaltına alınma süreci!..
Büyükada’da bir otelde “insan haklarını savunmak için kurulmuş derneklerin yöneticileri” biraraya geliyorlar.
Polis basıyor.
Toplantıya katılan 12 kişi gözaltına alınıyor.
Bunlardan biri Kati Piri’nin de söylediği gibi “Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü...”
2 de yabancı insan hakları savunucu.
Yasa dışı ve gizli bir durum yok.
Bu bir “eğitim toplantısı.”
Konusu ise “insan hakları savunucularının korunması programı...”
......................
Karamizaha bakar mısınız?
“İyi ya polis hepsini gözaltında korumaya alıyor” mu desek?
......................
Bu “acı tebessüm” bir yana...
Gözaltına alma gerekçesi bilinmiyor, açıklanmıyor, avukatlara da söylenmiyor.
Sadece tek bir bilgi sızıntısı...
“Bir ihbar...”
Kim, kimin yaptığı ve ihbarın içeriği bilinmiyor.
21. yüzyıl Türkiye’sinde, “insan haklarına saygı” taahhüt etmiş bir “hukuk devletinde” meçhul bir ihbarcı, uluslararası en yüksek değerlerden biri olan “insan hakları savunuculuğu” konulu bir toplantıyı polise bastırtıp, 12 kişiyi gözaltına aldırabiliyorsa üzerinde düşünülmesi gereken bir durum var.
......................
Zamanlama da -güncel siyaset söylemiyle- “manidar” değil mi?
Türkiye aleyhine ve özellikle “insan hakları ihlalleri” iddialarına odaklanmış bir raporun AB Parlamentosu’nda oylanmasından bir gece önce.
Planlasan bu kadar isabet sağlanmaz.
Türkiye’nin daha DP (Demokrat Parti) zamanında çıktığı “Avrupa yolculuğu” için kritik bir oylama öncesi bu nasıl bir “zamanlama örtüşmesidir?” (Ayrıca G-20 toplantısı için aynı gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da Hamburg’da olması bu zamanlamayı daha da netameli hale getiriyor.)
Yanlış anlaşılmasın...
“Hiç değilse oylama sonrasını bekleselerdi falan” demeye getiriyor değilim.
Böyle durumlara hiç tanık olmamamızdır asıl temennim.
Gene de bu zamanlamaya bakarak “eski yıllarda siyaset kodamanları” ne derlerdi diye düşünüyorum.
O zamanlar “komonistlerin işi” gibi açıklamalar yapılırdı.
Şimdi “FETÖ’cülerin işi” mi denecek.
Bunlar olayın ciddiyetini geçiştiremez.
Avrupa’da sağ akımların güçlenmesi ve İslamofobinin Türkiye karşıtlığına evrilmesi, AB parlamentosundaki oylamanın başlıca nedenlerinden biri.
Ancak...
Biz de kendi yanlışlarımızı ya da yapmadıklarımızı sorgulamalıyız.
Uzun anlatımlar yerine özeleştirimizin yönünü şu son 12 “insan hakları savunucunun gözaltına alınması” bir pusula ibresi gibi gösteriyor.