ABD tarihine “başkan deviren gazeteci” olarak geçen Bob Woodward “Trump Beyaz Saray’da KORKUN” kitabında şöyle yazıyor:
Trump’a göre...
Çin, gerçek düşmandı.
Rusya değildi asıl sorun.
Rus ekonomisinin büyüklüğü, New York eyaleti ekonomisi kadardı (1.5 trilyon dolar) ve Çin ekonomisi çok yakında belki de bir 10 yıl içinde Birleşik Devletler’inkinden büyük olacaktı.
......................
Evet...
Koskoca Rusya ekonomisi eşittir sadece New York eyaleti ekonomisi.
Türkiye’nin Rusya’dan alacağı S-400 füze savunma sistemi nedeniyle ABD’yle patlayan sorun büyüdü, bir “bela” haline geldi.
ABD Savunma Bakanı’nın -köprülerin tamamen yıkılmasının istenmediği izlenimi veren sözcükler olsa da- üsluptan çok içeriği sert mektubu fırtına bulutlarının habercisi.
Kurusıkı tehdit değil.
“F-35 pilotlarımızın Amerika’daki eğitiminin dondurulması” eylemi de vurguluyor.
Temsilciler Meclisi’nde alınan “Türkiye’ye yaptırım” kararı da öyle...
......................
Türkiye Savunma Bakanı Hulusi Akar bu mektuba hemen cevap vermedi.
“Cevap hazırlanıyor” dedi.
Türkiye en azından 23 Haziran seçimine kadar düşük profilde kalacak gibi...
Ama...
Gene de “S-400 konusunda geri adım yok. O iş tamamdır” mesajı Türkiye’nin kararlılığını gösteriyor.
......................
İki tarafta da geri vites gündem dışı.
Makas daha da açılırsa Türkiye F-35’lerle eş değer Rus üretimi SU-54 savaş jetlerini mi alacak?
Başka çare olmazsa tek yol bu.
Doğu Akdeniz ısınırken Türkiye savaş jet filosunu yeni nesil savaş jetleriyle modernize etmek zorunda.
.....................
Böylece...
NATO üyeliği bile tartışmalı hale geldiğinde Rusya’ya mı yaklaşacak?
Rusya buna ne kadar hazır?
Ne ölçüde destek ve katkı katsayısı var?
Yazının başında belirttim.
Bob Woodward’ın altını çizdiği rakamları hatırlayalım.
Rusya’nın tüm ekonomik büyüklüğü ABD’nin 51 eyaletinden biri olan New York’unki kadar.
......................
İşler bu kadar sarpa sarmadan.
Dramatik yol ayrımlarına savrulmadan bir formül oluşmaz mı?
Uzlaşma olur mu?
Burada Trump’ın üç özelliğine işaret etmekte fayda var.
1- İş adamı olarak Trump şimdiye kadar 7 kez iflas etmiş.
İflastan, kayıptan korkmayan bir karakteri var.
O nedenle müzakere ettiği karşı tarafa “gözü kara” izlenimi veriyor.
“Bizi kaybetme riskini alamaz” gibi yorumlara aralık kapı bırakmıyor.
2- Pokeri çok yüksek potla açıyor.
Yani...
Tehditlerinde büyük oynuyor.
Karşı tarafı kaygı hatta dehşet psikolojisine sokup sonra pazarlığa geçiyor.
İstediğini elde etmek için iş hayatının yönetimi bu.
Örneğin...
Çin’e 150 milyar dolarlık vergi kararı sonrası “Bu daha başlangıç. 500 milyara da çıkabilir” tehdidini savurmuştu.
3- Aynı tehdidin sonrasında Çin lideri Xi’nin şahsi dostu olduğuna gönderme yapmıştı.
İkisinin birlikte karşılıklı dostluk ve kişisel güven duygularıyla bir çözüm üretebilecekleri mesajını vermişti.
........................
“İnanıyorum” diyemem ama “umuyorum” ki bir uzlaşma formülü bulunacaktır.
Trump pokerde el yükselterek Türkiye’yi zorlamakta.
Sonrasında Recep Tayyip Erdoğan’la “Başkanlar” düzeyinde bu belanın pimi çekilmeden bir şekilde etkisiz hale getirilmesine tanık olabiliriz.