KORE SAVAŞI’NDA yaşanan gerçek ve çok dramatik bir hikâye...
Savaş değil, bir sevgi filmi...
1950 yılında savaşta yer alan Astsubay Süleyman Dilbirliği savaş meydanında 5 yaşında yetim bir kız bulur.
Astsubay kızı yanına alır ve ona Ayla ismini verir. Birliğin neşesi haline gelen Ayla ile astsubay kısa sürede baba-kız gibi olurlar. Ancak 15 ay sonunda “birliğin Türkiye’ye geri dönme” kararı çıkar. Ayla’yı bırakıp dönmek istemeyen Süleyman Astsubay, her yolu denese de Kore kanunlarını aşamaz. Küçük kızı geride bırakmak zorunda kalır. Ama ona bir söz verir; “Tekrar geleceğim.”
....................
FİLMİN her karesinde gözlerde yaşlar. Davetiyelerdeki mendiller, galada koltuklara bırakılan mendiller boşuna değilmiş. Koreli Ayla ile Süleyman Astsubay’ın hikâyesi hıçkıra hıçkıra ağlatıyor. Çocuk oyuncu ve İsmail Hacıoğlu muhteşem oyunculuk sergiliyor. Gala gecesi gösterimde gerçek Ayla ve 94 yaşındaki Süleyman Dilbirliği filmi el ele izledi.
....................
FİLMDE Süleyman Dilbirliği’ni canlandıran İsmail Hacıoğlu ve gazeteci Özge karakteriyle Sinem Uslu Şeffaf Oda konuklarım.
Başarılı sanatçı Lara Di Lara da Ayla filmine Şeffaf Oda’da fon müziği yapıyor.
Programa Lara Di Lara’nın “İyiyim ama değilim” şarkısıyla başlıyoruz.
Dilara Sakpınar’ın her şarkısı Ayla filmi için yazılmış gibi. Dilara müzisyen bir aileden geliyor. İsveç doğumlu. Bilgi Üniversitesi müzik bölümünden mezun. Duru sesi ve
duru güzelliğiyle sahneye yakışıyor.
....................
İSMAİL HACIOĞLU’NUN başarılı oyunculuğu şapka çıkarttırıyor. İsmail’in 1.5 yaşında bir kızı var.
Şeffaf Oda çekim öncesi kızının fotoğrafını
gösterirken, fotoğrafa bakıp “Kurban
olurum sana” demişti.
Filmde de Ayla için aynı içtenlikle diyor.
İsmail’in sesi de güzel. Şeffaf Oda’da bir “Kore türküsü” sürprizi de var.
....................
SİNEM USLU, filmin her sürecini
yaşamış. Eşi Mustafa Uslu filmin
yapımcısı. Sinem senaryoyu okurken Ayla ile Süleyman Dilbirliği’ni buluşturan gazeteci Özge karakterini çok beğenmiş
ve o rolü başarıyla oynuyor.
Sinem Uslu senaryo yazıyor. Kendi filmini de merakla bekliyoruz.
DATÇA-SİMİ HARMANI
BODRUM’la Marmaris arasındaki Datça doğası ve -büyük ölçüde hâlâ var olan- genel mimarisiyle, “yok” denebilecek trafiğiyle tam bir “slow city...” Buna ünlü bademini, üzüm bağlarını, geleneksel yöntemlerle üretilip şişelenen lezzetlerini de ilave edin.
Ve... Özgün balını. Denizi krater gölü gibi pırıl pırıl. Kıyıları dantela. “Food and Travel” dergisi adına Genel Yayın Yönetmeni -gurme- Ebru Erke bir hafta sonu gezisi düzenledi. Mottosu “Tatları keşfedin, keşfin tadına varın...” Deniz kıyısında konuklarına kendi evindeymiş hissini yaşatan My Marina Select Otel’de kaldık.
Birinci gece Bodrum’daki Ent restorandan tanıdığımız Yoldaş Şef’e emanettik.
Selahattin Pınar Çiftliği diye anılan bir doğa harikasında 5 masa, 30 kişilik “şef lokantasıdır Ent.”
Ancak... Yoldaş Şef daha önce yıllarca Datça’da yaşamış olması nedeniyle yerel lezzetleri iyi biliyor. O nedenle Ebru onu bir geceliğine davet edip “Mutfak senin” demiş.
Gerçekten de döktürdü Yoldaş Şef.
....................
Ertesi gün ise Datça’dan “elini uzatsan dokunursun” dedikleri kadar yakın Yunanistan’ın “Simi” adasından “Manos” ailesi geçti mutfağa. “Manos” Simi adasının en ünlü balık restoranı. Neşenin tavan yaptığı bir mekân.
Simi adasının Belediye Başkanı Lefteris Papak ile Manos’un oğulları ve erkek kardeşi, adadan getirdikleri başta kabuğuyla yenilen küçücük karidesler olmak üzere özgün malzemeyle masayı döşediler. Başkan Lefteris sezon bitince haftanın en az iki günü Bodrum, ya Datça, ya Marmaris’te.
Bizim belediye başkanlarıyla yıllardır kanka. İstanbul’a da sık sık geliyor. Yunan danslarında iddialı. Lefteris ve Manos’lar bir gece önceden başlayarak Yunan müziğiyle saatlerce dans gösterisi yaptılar.
Bizim grup da hiç fena değildi.
“Damaktan dimağa” konseptli güzel bir hafta sonu.