Siyaset için de geçerli bir psikoloji deneyi... Kurbağayı derin bir tencerenin içine koyarlar.
Bir sıçrayışta kendini dışarı atabilir.
Bunu önlemek için tencerenin kapağını da kapatırlar.
Kurbağa başlar sıçramaya.
Her defasında kafayı tencerenin kapağına çarpıp, düşer aşağıya.
Dong...
Dong...
Dong...
8-10 sıçrayış denemesinden sonra artık, “dong” sesi duyulmaz olur.
Kapağı açarlar.
Bakarlar ki...
Kurbağa sıçramaya devam etmektedir.
Ama...
Sadece tencerenin kenarlarına kadar.
Çünkü...
Daha yükseğe çıktığı her seferinde kafayı tencere kapağına çarptığı için artık şartlanmıştır.
Kapak olmadığı halde kendini dışarı atabilecek yüksekliğe sıçramaktan vazgeçmiştir.
Bu bir “şartlı reflekstir.”
***
CHP Atatürk’ün partisidir.
Büyük partidir.
10 yıllarca Türkiye’yi yönetmiştir.
Çağdaş Cumhuriyet’in kurucusudur. Devrimlere imza atmıştır. Türkiye’ye çok partili demokrasiyi getirmiştir.
Saygısızlık asla yapmam.
Ancak...
“Teşbihte hata olmaz” kuralı ışığında her türlü yanlış anlamaya karşı şimdiden özür dileyerek, bu “şartlı refleks” deneyini köşeme taşıyorum.
Kimse “hakaret” gibi yorumlar üretmesin.
Anlatmak istediğim şey, CHP’ye ve CHP’ye yakın yazarlar ile kanaat önderlerine “kendileri için oy limiti kabullenmişliğini aşmaları” gerektiğidir.
***
TV tartışmalarında, gazete köşelerinde “CHP’ye yüzde 25 bandında oy tahmini” bir “kader” gibi yansıtılıyor.
CHP’ye yakın kanaat önderleri de bu tahminlerin doğrultusunda konuşuyor.
Eğer bir siyasi parti kendi potansiyelini “yüzde 25” ile sınırlayan psikolojideyse...
Ne yüzde 25’i çok aşan oy sıçraması inancıyla seçimlere start yapabilir ne de seçmene bu “kabullenilmiş limiti aşacak inanç” rüzgârını estirebilir.
Futbolda “Maç daha sahaya çıkmadan, soyunma odasında kazanılır” diye bir kural vardır.
Rakibi önce kafanda yeneceksin...
Siyasette de bu böyledir.
CHP ve kurmayları, kanaat önderleri “seçimi kafalarında kazanmış” olarak mı kampanyayı başlatıyor?
Ve...
Oy verecek kitlelere bu kararlılığı yansıtabiliyor mu?
Özgüvenin elektrik dalgalarını 10 milyonlara yayabiliyor mu?
***
CHP usta işi hamleler yaptı.
“Sıfır oy kaybı” ilkesiyle -karşı olduğunu açıklamasına rağmen çelişki eleştirileri riskini göze alarak- milletvekili seçimleri için 4’lü ittifak, İYİ Parti’nin seçimlere girebilmesini garantiye alan “15 emanet milletvekili” operasyonu gibi...
Bütün muhalefet partilerinin “çatı adayı” göstermesi de -gerçekleşse bile- “tutmayacak mayaydı.”
Bunlar artılar.
Ama...
Sonuç için asıl olan “kazanmaya kararlılık” ve onun da ötesinde “inanç” dinamiğidir.
Muhalefetin kafasında bu “dinamik” oluşmuş bulunuyor mu?