ŞEFFAF Oda’da bu hafta konuklarım, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü, dünyaca ünlü tenor Murat Karahan ve Sırp şarkıcı Emina Jahovic.
Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları mezunu. İtalya’dan Santa Cecilia Akademi eğitimli.
Dünya operalarında sayısız başarıya imza attı.
Onu en çok heyecanlandıran sahne ise Arena di Verona’da Bolşoy Tiyatrosu. 15 bin kişinin önünde hem de Pavarotti’nin kostümüyle şarkı söylüyor.
Verona sokaklarında bile halk alkışlamakta onu.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü olması Türk sanatının ve sanatçısının gelişmesine güzel bir katkıdır.
Murat Karahan’ın hedefi Türk operasını dünya çapında bir marka yapmak!
.......................
Emina Jahovıc, Sırbistan’da bir star. Şarkıları müthiş beğeniliyor. Müziğe 7 yaşında gitar eğitimi alarak başlamış.
Anne ve babası doktor, ablası da... Belgrad’da yapımcılık okumuş. Müzik aşkı ağır
basmış. 2002 yılında ilk albümünü çıkarmış.
18 yaşında ülkesinde ünlenmeye başlamış. 22 yaşında Türkiye’ye gelmiş. Ardından Mustafa Sandal ile evlilik.
2 çocuk. Emina müzikle bağını hiçbir zaman koparmadı. Sırbistan’da albüm çıkardı. Türkiye’de sevilen şarkıcı
Edis ile düet yaptı.
“Güzelliğine” adlı bu düet 1.5 ayda 25 milyon tıklandı.
Emina Şeffaf Oda’da iki şarkı söylüyor.
Portaxe’ın Boğaz manzarasında Murat Karahan ve Emina Jahovic ile keyifli, müzikli pazar sohbeti...
Ci’DE 13. BULUŞMA
13. Cİ (Contemporary İstanbul) kapılarını açtı. Araya ekonomide zor süreçler, darbe girişimleri ve bir sürü sıkıntılar girdi. Ama 13 yıldır Cİ hiç ara vermedi.
Bu söylemleri hafta ortasında çarşamba akşamı Esma Sultan Yalısı’ndaki
Cİ açılış davetinde ilk günden beri ana sponsor olan AKBANK’ın Başkanı Suzan Sabancı Dinçer’den ve Cİ’nin kurucusu Ali Güreli’den dinledik, alkışladık.
Contemporary İstanbul’un ilk yılından bu yana sponsoru olan AKBANK Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer ve Cİ’nin Kurucusu/Başkanı Ali Güreli Esma Sultan Yalısı’ndaki açılış davetinde birer konuşma yaptılar.
Cİ her yıl üstüne koyarak büyüyor, derinlik kazanıyor ve ışıklı yoldan geleceğe yürüyor. Lütfü Kırdar’daki salonlarda binlerce yabancı ve bizden eser büyük beğeni almakta.
Milliyet Sanat’ın köşesinde de 40 yıllık dostum, gazetemizin sahibi -dilim bir türlü alışamıyor ama- merhum Erdoğan Demirören’in holding binasındaki koleksiyonu da video ekranlarından yansıtılıyordu. Başarılı iş adamlığının yanı sıra futbolcu, golfçü, denizci Demirören’in çok yıllardır ciddi yatırımlar yaptığı değerli bir koleksiyonu da vardır.
Onun sanat yönünü de toplumla paylaşmak güzel fikir.
Cİ’deki bu yapıt bana yetişkin ve çocuk, erkek ve kadın masum insan hayatlarının kibrit çöpleri gibi yakıldığı duygularını yaşattı.
Cİ’de eğlendirici güzellikler de vardı. Frida’nın saçındaki çiçeklerden esinlenerek yapılmış çerçevenin altında, omuzumda Meksika şalıyla bir anı karesi.
DÖNERİN KEŞFİ
YUNANLILAR çoğu ürünümüze sahip çıkmışlardır.
“Döner” de bunlardan biri.
Özellikle Fransa’da döner dükkânlarında “Greek kebap” tabelaları asılıdır. Gerçekten dönerin kökü nerede?
Haftanın başında Bilgili Holding CEO’su Yiğit Sezgin’in Akaretler’deki sergi açılışı sonrası verdiği yemek davetinde, İskender kebabın 3. kuşak patronu Yavuz İskenderoğlu’na bunu sordum.
İşte anlattıkları...
.....................
Dedemin babasının Bursa’da küçük bir et lokantası varmış.
Dedem İskender Bey de orada çalışırmış, bazen de gönlünü kaptırdığı ve sonradan evlendiği İstanbullu genç kızın babasıyla da işe çıkarmış.
“İş” dediğim şöyle...
Kızın babası at sırtına yüklediği etleri Fatih sokaklarında satarmış.
İskender dedem de onun yanında dolaşır yardımcı olurmuş. Öğle saatlerinde acıktıkları zaman mangal yakar at sırtındaki etlerden parçalar keser, ızgara yaparlarmış.
Etler ızgaradan ateşe düştükçe öyle güzel bir koku yayarmış ki gelen geçen fukaranın ağzı sulanırmış.
Mecburen pişmiş etleri paylaşırlarmış onlarla. İskender dedem, “Eti dik tutalım, ateşi de yandan verelim, böylece aşağıya akan damlalar ateşe düşmediği için koku yapmaz, insanları kokusuyla etrafımıza çekmez belki” demiş.
Denemişler...
Eti bir şişe geçirip dik hale getirip ateşin yanına tutmuşlar.
Gerçekten koku çok azalmış.
İskender dedem Bursa’ya gelince babasına bu yöntemi önermiş.
Etleri üst üste şişe dizip ateşi de yan taraftan vermiş, şişi de ağır ağır döndürüyormuş.
Dikine kestiği etler pek de lezzetli olmuş. Bu yemeğe “dönen et” adını vermişler.
Halk zamanla buna “döner” demiş. Yıllar içinde domates sosu, tereyağı, pide parçaları ve yoğurt da eklenmiş.
Bugün hiçbir mekân yasal olarak “İskender Kebap” adını kullanamıyor.
.....................
Yavuz İskenderoğlu’yla Serdar Bilgili’nin “W Hotel”ine doğru yürürken bunları da dinledim.
Akaretler Paris’in St. Germain’i gibi olmuş.
Harika bir ışıklandırma...
Onlarca kafe, restoran, bar...
Hepsi dolu.
Tek boş dükkân kalmamış.
Müjde vereyim: Yavuz İskenderoğlu Akaretler’de çok yakın zamanda “meşhur İskender’ini” açıyor.
İskender kebaplarının mucidi dedesinin ilk döneri nasıl oluşturduğunu torunu Yavuz İskenderoğlu’ndan dinledim.
AKARETLER SANAT HAFTASI
ATATÜRK’ün de bir zamanlar ikamet etiği Akaretler’e hep gönül gözüyle bakmışımdır.
Serdar Bilgili İstanbul’un bu -genellikle- saraya hizmet veren bürokratlara ait binalarının tamamını aldı.
Deprem koşullarına göre sağlamlaştırarak onardı.
Tam ortasındaki W Hotel’i de açarak ışıl ışıl ve kalp atışı hissettiren canlılığıyla çok özgün bir güzellik oluşturdu.
Hafta başında Akaretler’in
5 binasında birden Türkiye’den ve dışarıdan sanatçıların katılımıyla sergilerin açılışı vardı.
“ARTWEEKS@AKARETLER” adlı bu organizasyon Bilgili Holding ve Sabiha Kurtulmuş imzalı.
Sanatta “sinerji” önemlidir.
Cİ (Contemporary İstanbul) ile eş zamanlı böyle etkinlikler İstanbul’a sanat çekim alanı oluşturan güzel rüzgârlar.
“Bilgi çağı” diye adlandırılsa da çağımız “çarpıtılmış” bilgilerle “algı” eksenli.
Yalan söyledikçe pinokyolaşıyoruz, burunlarımız uzuyor.