23 Haziran için Ekrem İmam-oğlu’nun artık “madraba” sorunu yok.
Bilmece gibi bir cümle değil mi?
Yıllar önce Turgut Özal ile konuşuyorduk.
“Madraba meselemiz var” dediğinde ben de anlamamış, şaşırmıştım.
Soran gözlerle bakarken, merhum Özal gülümseyerek, “Bak anlatayım” diye başlamış ve açıklamıştı:
Yarışlarda daha önce
birincilikler almış atlar avantajlı sayılırdı.
Hiç birincilik almamış genç atlarla yarıştıkları zaman sırtlarına ağırlık konurdu.
Bu ağırlıklara da “madraba” denirdi.
Süleyman Bey çok yıllar iktidar oldu.
Türkiye’nin her yerinde yatırımlar yaptı.
Boğaz’a köprü de yaptı.
Biz ise daha yeni iktidarız.
Kendimizi kanıtlayacak büyük yatırımlar yapılacak kadar zamanımız olmadı.
Hele biz de Boğaz’a bir köprü yapalım.
Barajlar yapalım, başka önemli yatırımlarımız olsun halk bizi iyice tanısın...
O zaman Süleyman Bey’in ve diğer siyasi parti liderlerinin dokunulmazlıklarını kaldırırız.
Siyasi yasakları daha bir süre Süleyman Bey sırtında “madraba” olarak taşıyacak.
Biz de aynı derece de tanındığımızda madrabaları atar, eşit şartlarda yarışırız.
.........................
İstanbul halkı tarafından “tanınmamak” 31 Mart seçimleri öncesinde Ekrem İmamoğlu’nun sırtındaki “madrabaydı.” Yani hiç birincilik almamıştı. Ama sırtında gene de “tanınmamış” olmayı “madraba” gibi taşımak zorunda kalmıştı, handikaplı yarışmıştı...
Ulaştırma Bakanlığı, Başbakanlık yapmış, Meclis Başkanı Binali Yıldırım karşısında bir de sırtında ağırlıkla koşmak zorundaydı.
Ama artık sadece İstanbul’da değil Türkiye’de ve hatta -mazbata iptaline gelen tepki söylemlerine ve yayınlarına göre- sınırların ötesinde de bilinen ve tanınan bir isim İmamoğlu.
Sırtındaki o “meçhul meşhur (!!)” etiketli “madrabadan” kurtulmuş durumda.
Dahası...
Binali Yıldırım’ın sırtına bir “ağırlık” transfer etmesinin “iletişim kapısı” aralandı.
Kapının üzerinde “mağduriyet” levhası asılı.
.........................
CHP’nin reklamcıları işte bu “mağduriyet” psikolojisini bir “madraba” algısına dönüştürecek.
Millet İttifakı stratejisinin bu olacağı görünmekte.
Çünkü...
İmamoğlu tanınmıyordu, artık tanınıyor.
İmamoğlu’nun mahalle mahalle, sokak sokak gezerek, kucaklaşarak güler yüzlü, sevecen üsluplu politika tarzı da artık bir “yeni” değil.
AK Parti karargâhından sızıntılara göre bu üslup Cumhur İttifakı tarafından da kullanılacak.
İşte...
Bu “bilinenler düzleminde” yeni bir şey “mağduriyet algısı.”
Fakat...
“Ağlak” değil.
“Her şey çok güzel olacak” söylemiyle beslenen umut dolu...
.........................
Yazının başına dönelim...
Özal’ın “sırttaki ağırlık” ince ayarlı hesapları vardı ama 1987’de anayasa değişikliği yapıldı.
Merhum Süleyman Demirel ve diğer yasaklı liderler önündeki engeller kalktı.
Yeniden yarışa girdiler.
İlk seçimi Özal’ın ANAP’ı aldı.
Ama ikinci seçimde yani 1991’de Demirel ipi göğüsledi.
Ne var ki Özal Cumhurbaşkanı olmuştu.
Demirel’in karşısında, ANAP lideri olarak Mesut Yılmaz vardı.
Acaba Özal hâlâ Anavatan’ın başında olsaydı, iki tarafında madrabasız yarıştığı 1991 seçimlerinde Demirel’in DYP’si gene de birinci olur muydu?
Bu sorunun cevabı hiç bilinmeyecek.
“Alternatif tarih yazabilmeyi” kim başarabilmiş ki...
Biz 23 Haziran için
gerçek tarihe tanıklık etmeye devam edelim.