1960’lı yılların sonu...
27 Mayıs 1960 darbesiyle yönetime geçen askerler, iktidardaki DP milletvekillerini, bakanlarını, başbakanını ve cumhurbaşkanını Yassıada’da yargılamış ve Başbakan Adnan Menderes’i, iki bakanı idam ettirmişti.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve diğer milletvekilleri bir süre hapiste yattıktan sonra tahliye edilmişlerdi.
Ancak...
“Seçilme hakları” yoktu.
Bayar ve arkadaşları dönemin genç başbakanı Süleyman Demirel’e “siyasi haklarımızın iadesi” diye bastırıyorlardı.
Demirel ise o yıllarda hâlâ siyaset üzerinde vesayeti hissedilen ve buna karşı olan asker ile tabanını oluşturan siyasi görüşün baskısı arasında sıkışmıştı.
O günlerde çalıştığım Yeni İstanbul gazetesinde merhum dostum ve abim Kurtul Altuğ Genel Yayın Yönetmeni’ydi, ben de Yazı İşleri Müdürü.
İşe henüz yeni başlamıştık, önemli bir şeyler yapmak ve tirajı patlatmak istiyorduk.
Yassıada Mahkemesi’nde Celal Bayar “1 numaralı sanık”tı. Kurtul Altuğ da “1 numaralı tanık...”
İkisinin konuşması çok ilginç olabilirdi.
Kurtul Abi Celal Bayar’la randevu aldı ve konuştu.
Gazeteye döndüğünde müthiş keyifliydi.
“Büyük haber” diyordu.
Celal Bayar Demirel’den şikâyetçiydi.
“Başbakan İnönü olsa bizim haklarımızı iade ederdi” demişti.
Yani...
Celal Bayar “İnönü’nün Demirel’den daha demokrat olduğu” mesajını vermişti.
Gazetenin birinci sayfasından bunu çok fiyakalı verdim.
Sayfayı çizen Oğuz Demircioğlu döktürmüştü.
Ertesi sabahtan itibaren yer yerinden oynadı.
Bizim “sadece gazetecilik yapmak için planladığımız ve Kurtul Altuğ’un da bu tutkuyla imza attığı haber” için ne yorumlar, ne teoriler üretilmedi ki...
Güya o haberin arkasında çok başka CHP hesapları varmış... vs.
Bir de isim üretmişlerdi:
“Kuyudan adam çıkarmak operasyonu...”
Tabii Bayar’ın bu sözleri AP iktidarını da, askeri de çok rahatsız etmişti.
İyi saatte olsunların rahatsızlık faturasını biz ödedik, Kurtul Abi ve benim işlerimize son verildi.
......................
Gelelim 26 Ekim 2018’e...
Başkonsolosluk bahçesindeki kuyunun aranmasına...
Yukarıdaki satırlarımın nedeni, “Kuyular tekin değildir” mesajı vermek.
“Kuyudan Cemal Kaşıkçı çıkarma operasyonu” mu desek?
Ya çıkarsa.
Kopacak fırtınaları düşünebiliyor musunuz?
Zaten “veliahtlık” tahtı sallanmakta olan MbS (Muhammed bin Selman) yerinde kalabilir mi?
Kral Selman bin Abdülaziz çok zor bir tercih durumunda.
Sadece Kral mı?
ABD, BAE (Birleşik Arap Emirlikleri), hatta İsrail Ortadoğu’da başrol verebilecekleri yeni bir isim bulmak zorunda kalabilirler.
Zaten...
Washington Post’a göre “Türkiye’ye gelen CIA Başkanı’na ses kayıtları ve görüntülerle Kaşıkçı’nın öldürülme anları sunulmuş...”
Bu bilgilerin anında CIA’dan Suudi Arabistan’a servis edildiğini düşünmek için süper zekâ gerekmez.
Veliaht Prens MbS’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a telefonu nedendir?
Ya şu sözleri:
“Suudi Arabistan’da Kral Selman bin Abdülaziz, veliaht prens olarak ben ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oldukça, Suudi Arabistan ile Türkiye’nin arasını hiç kimse açamaz (!)”
........................
Sonuç...
“Üstüme gelme İstanbul.”