Yürümekle “lider” olunur mu?
Bu soruyla başlamamın nedeni “CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdar-oğlu’nun Ankara’dan İstanbul’a ‘Adalet Yürüyüşü’ için yapılan yorumlar...”
Genellikle “Kılıçdaroğlu bu yürüyüşle, CHP’nin başındaki yerini sağlamlaştırdı. Artık kenardan başını uzatanların umudu kalmadı. Kılıçdaroğlu yerini tartışmasız hale getirmenin ötesinde lider oldu” gibi “siyasete notlar” düşülüyor.
.....................
Önce...
“Lider olunmaz, lider doğulur” söylemini hatırlatmakta yarar görüyorum.
O nedenle...
“Kılıçdaroğlu yürüdüğü için lider oldu” yerine “bu yürüyüşü başlattığı, peşine 10 binleri kattığı, sonunda düzenlenen mitingde milyonları toplayabilmesi” nedeniyle, artık CHP Genel Başkanı, karşıtlarının kara mizahıyla “CHP Genel Müdürü” değil “lider” katında...
.....................
Siyasi tarihten bir “uzun yürüyüş” örneği daha sunayım...
Yıllarca “kızıl” sıfatıyla anılan “Çin’in kurucusu” Mao da, bir “uzun yürüyüşle” liderliğini kanıtlamıştı.
1934 yılında Mao 1 yıl sürecek olan “uzun yürüyüşü” başlatmıştı.
Ardında yüzbinden fazla komünist vardı.
Kuzey Batı’ya doğru Sert dağlık arazide 10 bin kilometre yürüdüler.
Bu yürüyüşün sonunda 10 bin komünist kalmıştı.
Onlar “Kızıl Çin” devriminin beyni ve omurgası oldular.
Ve...
Mao da Dünya siyaset tarihine “uzun yürüyüş” olarak geçen süreç sonunda “liderliğini” kazandı/ vurguladı.
Ama...
Siyaset psikologlarına göre Mao zaten “lider kumaşındandı”, yürüyüşü başlatıp sonuçlandırdıktan sonra bunu kanıtladı, tartışılmaz hale getirdi.
.....................
Gandhi de öyle değil miydi?
Daha önce İngilizlere karşı hareketlerin zaten içindeydi, bazen başındaydı ama ünlü “Tuz Yürüyüşünü” başlatıp başarıyla sonuçlandırarak Hindistan’ın sömürgeci İngiltere’ye karşı halk direnişinin tartışmasız lideri oldu.
.....................
Siyasi amaçlı protesto yürüyüşlerin “ortak özelliği” sessiz, barışçı, şiddet içermeyen, insani ve demokratik “hak kullanımıdır.”
İktidarlar bu gibi şiddet içermeyen aktivist hareketlere müdahale edecek yasal gerekeçden yoksun kalırlar.
Özellikle 10 binler, yüzbinler “adalet” gibi kutsal bir kavram için yüzlerce kilometre yürümekteyse, halk kitlelerinden destek alıyorsa, yürüyüşte kimseye hakaret yoksa, şiddet içermiyorsa iktidarlar için “müdahale” nedeni olmuyor.
Kılıçdaroğlu’nun en önde taşıdığı “adalet” pankartı dışında sadece Atatürk posterleri ve Türk Bayrağı...
Devletin temeli olan adalete, devleti kuran Atatürk’e, milletin ve devletin bayrağına kim karşı çıkabilir ki?
Yol boyunca “alkışların” yanı sıra elbette “tepkiler” de oldu.
Hatta bazen aşırı sert tepkiler...
Konaklama yerine “gübre dökmek” gibi terbiyesizlikler de...
Kılıçdaroğlu hepsine “alkışla” cevap verdi.
Beraber yürüdüğü yol arkadaşlarından da “aynı şeyi yapmalarını” istedi.
Bu misyonunu başarıyla tamamladı.
......................
Kılıçdaroğlu’nun “CHP Genel Başkanlığı’nı bir kaset kumpasına borçlu olduğunu” düşünenler, onu sıradan bir “emekli SSK Genel Müdürü” diye etiketleyenler bu “Adalet Yürüşüyü” sonrası artık farklı düşünüyorlar.
Oysa...
Daha başından “Deniz Baykal’a kaset komplosundan sonra, CHP’deki siyaset kurtları değil de neden Kılıçdaroğlu Genel Başkan oldu” diye düşünmeliydiler.
Neden 10 bin kilometrelik “uzun yürüyüşü” Mao başlattı, neden “Tuz Yürüyüşü”nü Gandhi başlattı ve tartışmasız isimler olmuşlardı?
“Şans, zamanın ruhu” gibi etkenlerde elbette yok sayılamaz. Ama aynı “zamanın ruhunu, şans kordinatını” paylaşan diğerleri değil de neden sadece birer isim “simge” olabiliyor.