Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Şeffaf Oda’da konuklarım İlhan Şeşen ve Pelin Karahan. Programa İlhan Şeşen’in “Ellerimde Çiçekler” şarkısıyla başlıyoruz.

Söylediği her şarkının hikâyesini anlatıyor:

“Ellerimde Çiçekler...” “Rüzgâr...” “Gördüğüme Sevindim...” “Sen Benim Şarkılarımsın...”

İlhan Şeşen yeni çıkan “Hayatım Hikâye” adlı kitabında, hayatından kesitler yansıtıyor.

Gitar ve bezik bağlantısı... Hukuk fakültesinin söz yazarlığına ve besteciliğine katkısı...

“Amca” lakabının öyküsü... İlhan Şeşen’in renkli dünyasına girmek isteyenler okumalı.

.....................

Pelin Karahan’ın reklamlarla başlayan oyunculuk yolculuğu yeniden bir reklamla devam ediyor. Pelin, bir “kozmetik markasının” yüzü oldu.

Karahan ve Şeşen Şeffaf Oda’da



Onun dönüm noktası “Kavak Yelleri” dizisiydi.

Bundan 10 yıl önce Şeffaf Oda’ya “Kavak Yelleri”nin 4 başrol oyuncusunu konuk almıştık. Pelin de onlardan biriydi. Programda “Erkekte en çok nelere dikkat edersin?” diye sormuştum. “Saat, ayakkabı, saç tıraşı” demişti. Epey gülmüştük. “10 yıl önce böyle söylemişim ve şimdi onları çok önemseyen biriyle evlendim” diyor. 10 yılda Pelin daha olgun ve daha öz güvenli. Oyunculuğuna yıllar katkı yapmış.

Onun önemli rollerinden biri de “Mihrimah Sultan.” İlk teklif edildiğinde rolü kabul etmemiş. Sonra ikna edilmiş. Başarılı oldu. Pelin’in 10 yıl sonra için projesi “bir pastane açmak.”

DEMİREL’İN TESPİHİ...

Yavuz Donat yarım yüzyılı aşkın zamandır dostum, arkadaşımdır.

Onu tanıyan herkes gibi çok severim. Yıllarca aynı gazetelerde de çalıştık.

Yurt içi ve yurt dışında pek çok seyahatte beraberdik.Muziptir, takılmayı sever, hoşsohbettir. Siyasetin nabzını çok yıllardır parmaklarında tutar.

Birbirinden renkli anılarını “Off The Record” başlıklı kitabında anlatmış.

Gülümseyerek (bazen sesli gülerek) zevkle okudum.

Bir ortak anımıza da yer vermiş sayfalarında. Aşağıda yansıtıyorum.

Karahan ve Şeşen Şeffaf Oda’da


...................

Seçim kampanyaları. Yurt gezileri. Mitingler. Anılarınız çok olmalı. Hopa’dan yola çıktık. Sonra Artvin.

Seçim otobüsü falan yok.
Önde Demirel’in aracı. Arkada diğer araçlar. Bizler gidiyorduk.

1980’li yıllar.

Evet. Siyasi yasakların kaldırılma süreci. Yolda mola verilince üç arkadaş bir karar verdik. Güneri Cıvaoğlu, Yalçın Doğan ve ben.

Ne kararı?

Yalçın, “Ben iyi araç kullanırım” dedi. Ekipte Sabit Osman Avcı da vardı. Ona rica ettim. Bize bir araç verildi. Renault. Yalçın direksiyona geçti. Biz konvoydan önce yola çıktık. Karar, aynı araçla gitme kararı.

Niçin?

Tozdan topraktan korunmak için. Konvoyun arkasında ikide bir durup kalkmaktan kurtulmak için. Bastık gaza.

Sonra?

İstikamet Erzurum. Etraf orman. Dağlar.

Yol virajlı. Araç hızlı.

Yalçın bir virajı alamadı ve uçtuk.

Nereye?

Derin bir vadiye. Araç bir ağaca çarpıp ancak durabildi. Güneri, Yalçın ve ben perişan haldeyiz. Derken konvoy yetişti. Hemen koştular. Demirel. Diğerleri. Bizi araçtan çıkardılar. Yukarı taşıdılar.

Sizlere bir şey olmadı mı?

Sıyrıklar... Belimizde, başımızda, omuzumuzda ağrı. Üst baş perişan. Kimi su veriyor, kimi kolonya.

Dedik ki kaderde

bu da varmış. Ucuz atlattık.

Demirel ne yaptı.

Ne dedi?

“Geçmiş olsun”, dedi. “Ucuz atlattınız”, sonra da gülerek devam etti: “Düştünüz ve kısa sürede düştüğünüz yerden çıktınız. Biz 1980’de düştük, hâlâ çıkabilmek için debelenip duruyoruz.”

İlk kez öğreniyorum. Gerçekten geçmiş olsun.

Ankara’ya dönünce Başbakan Özal aradı. Üçümüzü de Başbakanlık Konutu’na davet etti. Ağırladı. “Geçmiş olsun” dedi. Demirel’in Karadeniz gezisi ile ilgili gözlemlerimizi sordu. Güzel bir sohbetti. Vedalaşırken de “Artık gazi oldunuz” dedi. Ben de takıldım.

“Gazi maaşı bağlanacak mı?” Kahkahalar patladı. Sohbette Semra Özal ile Güneş Taner de varlardı.

..................

Bu anlatıma bir ilave yapayım. Kazadan bir gece önce aynı üçlü merhum Süleyman Demirel’le otelde söyleşmiştik.

Demirel parmaklarındaki tespihi hediye etmek istediğini söyledi. “Aranızda kura çekin, kim kazanırsa ona vereceğim” dedi.

Ben kazandım. Tespihin sahibi oldum.

Kazadan sonra üçümüz de olayın etkisi altındaydık.

Bir baktık Yalçın Doğan otomobilimizin düştüğü yere iniyor. “Yapma” falan dedik.

Dinlemedi.

Aşağıda pert olmuş otomobile inip bir şeyler aradı.

Yukarı tırmandı. Elinde bir tespih tutuyordu.

“Benim yüzümden tespihin orada kalmasın, birilerinin eline geçmesin diye düşündüm” dedi. Teşekkür ettim.  Aldım. Ama tespih arabanın şoförüne aitti.

Demirel’in verdiği tespih zaten cebimdeydi.

Onun bu hassasiyetiyle duygulandık.

Olayın etkisi altında

Yalçın’a bunu söylemedik.

Sonra anlattık, gülüştük.

ECEVİT’TEN DİRENİŞ  EYLEMİ


Bülent Ecevit Azer-baycan’dan Türkiye’ye uçacaktır. Rus uçağı; dakikalar, saatleri kovalar, uçak kalkmaz.

Teknik arıza vardır.

Yolculara hostesler, “İnin, sefer yarına kaldı” bildirimini yapar. Nerede kalacaklar, ertesi günkü uçak kaçta?

Hiçbir bilgi yok.
................

O sırada iş adamı (Okan Üniversitesi’nin kurucusu ve diğer büyük şirketleri kapsayan Okan Holding’in başkanı) Bekir Okan da uçak yolcuları arasındadır.

Bekir Okan eski solcu.

Karahan ve Şeşen Şeffaf Oda’da



Parkalı 68 kuşağından.

Ecevit’e gider, “Efendim, uçaktan inmemizi istiyorlar, inmeyelim, direniş eylemi koyalım, başımıza geçin” der. Ecevit zaten “hiçbir anons yapılmadan, bilgi verilmeden öylece bekletilmek nezaketsizliğine” karşı gergindir. Öneriyi kabul eder, Okan uçaktakilere “Direnişteyiz, yerlerinizden ayrılmayın” der. Bunun üzerine uçaktaki yolculardan Yaşar Okuyan (eski Çalışma Bakanı) bir görevliyi buldurtup getirtir.

Karahan ve Şeşen Şeffaf Oda’da



“Bülent Ecevit’in Türkiye Cumhuriyeti’nin eski başbakanı olduğunu” söyler, görevliden “ona izahat vermesini” ister. Görevli elindeki telsizle amiriyle konuşur: “Burada köhne Türkiye Başbakanı var, inmem diyor, ne yapayım?”

...............

Azerice “köhne” kelimesinin “eski” anlamında olduğunu belirteyim. Sonrasını kitaptan okuyun. Daha böyle bir dizi ilginç anı var.

...............

“Barak’tan Avrasya’ya - Yaşadıklarım, Gördüklerim, Öğrendiklerim... Bekir Okan - Doğan Kitap...”

Haberin Devamı

CEP HERKÜLÜ FİLMİ...


NAİM Süleymanoğlu dünya rekorları ve altın madalyalar rekortmenidir.

Güreşçilerimizden yıllar sonra bir başka spor dalında Türkiye’ye olimpiyat şampiyonluğu ve altın madalyalar kazandıran tek sporcuydu.

TİME dergisine kapak olmuştu.

BM Genel Kurulu’nda konuşma yapmıştı.

“Dünya Sporcusu” seçilmişti.

Karahan ve Şeşen Şeffaf Oda’da

Naim’in çocukluğunu canlandıran Batuhan Davutoğlu’nu “çak yaparak” tebrik ettim.

1.47 boyundaydı. 60 kiloydu.

Kendi kilosunun 3 katı + 10 kilo kaldırmış, inanılmaz bir halterciydi.

Bulgaristan’dan kaçarak Türk milli forması giymesi başlı başına bir romandır.

Naim’in hayat hikâyesi film oldu.

“Ayla” filmini de yapan Mustafa Uslu, Özer Feyzioğlu yönetiminde bu efsaneyi beyaz perdeye yansıttı.

Gala gecesinde izledim.

Çok başarılı bir çalışma.Haftaya Şeffaf Oda’da filmin oyuncularıyla beraberiz.

Karahan ve Şeşen Şeffaf Oda’da



Filmin sonlarında merhum Turgut Özal’ın özel jetiyle Türkiye semalarına geldiğinde “Memleketim” şarkısı çalınıyor, uçakta duygu yüklü kucaklaşma izleniyordu.

Gözler bulutlandı. Müthiş bir alkış...

Türkiye insanını tüm etnisiteleri, kökenleri, mezhepleriyle aynı duygularda birleştiren Naim’e “Nur içinde yat” diyoruz yürekten.

Karahan ve Şeşen Şeffaf Oda’da

Naim Süleymanoğlu dünyanın en çok satan ve itibarlı dergisi TIME kapak olmuştu. BM Genel Kurulu’nda kürsüde Bulgaristan’daki soydaşlarına yapılan zulmü anlatmıştı.