Dünkü yazımda özetle “TSK’nın kendi personeli için kışla, garnizon ve karargâhta istihbarat yapmadığını” ve “bir Genelkurmay Başkanı tarafından yazı gönderilerek MİT’in de bu tür istihbarat yapmasının engellendiği” yolunda “öğrendiklerim” üzerine “kaygılandığımı” yazmıştım.
Bazı köşe yazarı meslektaşlarımı “referans” göstermiştim. Bu konuda ben de araştırma yaptım.
Edindiğim bilgileri kısaca yansıtayım:
Öncelikle...
Bir Genelkurmay Başkanı’nın MİT’e yazılı bildirimde bulunarak “TSK personeli hakkında istihbarat yapmasını engellediğini” doğrulatamadım. Hatta bu içerikte bir yazının olmadığı “izlenimini” aldım.
MY 114-1C (28 Kasım 2011) Silahlı Kuvvetler Koruyucu Güvenlik ve İşbirliği Yönergesindeki ifade şöyle:
“- ... b. Terör örgütlerinin veya yasa dışı oluşumların faaliyetlerine karıştığı ve İKK zafiyeti (İstihbarata Karşı Koyma zafiyetinin anlamı bir bakıma -casusluk- gibi algılanmalı.
Örneğin... Açılmış olan ve düşen Askeri Casusluk Davası) olduğu için haklarında personel güvenlik incelenmesi yapılanların;
(1) Kıta içi (birlik, kurum, karargâh ve diğer askeri tesisler) tutum ve davranışları, iç hizmet kanun ve yönetmeliği çerçevesinde personelin sıralı sicil amirleri marifetiyle ilgili birlik komutanlığınca,
(2) Kıta dışı tutum ve davranışlarının ise yetkili istihbarat birimlerince (MİT Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü vb.) takip ve kontrol edilmesi sağlanır.”
Bu ifade daha öncede yürürlükte bulunan MY 114 - 1B (30 Mayıs 2001) ve MY 114 - 1A’da (30 Mart 1990) da yer almakta. (Yani dokümana yeni ithal edilen bir ibare değil.)
Birinci fark, daha önceki 2 yönergede “kıta dışı tutum ve davranışların” incelenmesinde MİT Müsteşarlığı’nın yanı sıra Garnizon Komutanlıklarına da görev verilmesi düzenlenmişti.
Son yönergede Garnizon Komutanlık-larının bu görevi kaldırılmış ve sadece MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü aracılığıyla istihbarat yapılması düzenlemesi getirilmiş oluyor.
(Sanıyorum, 28 Şubat sürecinde TSK içindeki BÇG (Batı Çalışma Grubu) gibi oluşumların engellenmesi hedeflenmiş olabilir. BÇG iddianamesini yazan savcı FETÖ’cü çıktı ama dava hâlâ sürüyor. Bu da düşündürücü.)
İkinci fark “sakıncalı personel” gibi genel bir tanım yerine “terör örgütlerinin veya yasa dışı oluşumların faaliyetlerine karıştığı ve İKK zafiyeti olduğu için haklarında personel incelenmesi yapılanların” ifadesini almış olması.
Sonuç...
Söz konusu son yönerge TSK kapsamında koruyucu güvenlik ve işbirliği esaslarını düzenlemekte, sadece TSK’yı bağlamakta.
Başka bir kurumu değil. (Yönergede MİT’in istihbarat çalışmalarını engelleyici bir tabir doküman içinde yer almıyor.)
MİT’e her türlü istihbarat yapmak görevi kendi kanunuyla devlet tarafından verilmiş bulunuyor.
İster kışla, garnizon, karargâh içinde, ister dışında askeri personel için istihbarat yapmasını teknik olarak ve yasalara göre Genelkurmay’ın engelleme hakkı ve yetkisi de yok.
Türkiye’mizin güvenliğini emanet ettiğimiz TSK gözbebeğimizdir. Zaten 15 Temmuz’da yaralar aldı ve o yaraları iyileştirmekte, arınmakta.
TSK’nın yanı sıra MİT’e ve Emniyet’e hepimizin özen göstermesi gerektiği kanısındayım.
Referans gösterdiğim meslektaşlarımın da konuya iyi niyetle yaklaştıklarına inanıyorum.
Bu konuya “duyarlılıkla” noktayı koyuyorum.