İncirlik Üssü’nün “kapatılması” konuşuluyor.
“Olabilir” mi?
Soruya “Olmuştur” diye cevap vereyim.
Süleyman Demirel’in Başbakan olduğu 1975 yılının 25 Temmuz’unda ABD’ye ait Türkiye’deki 21 üs ve tesis kapatıldı.
Amerikan bayrakları indirilerek yerine Türk bayrakları çekildi.
Bunlara “İncirlik Üssü” de dahildi.
Ancak...
İncirlik, münhasıran ABD tarafından kullanılması önlenmekle beraber NATO’ya açık tutulacaktı.
Bu Bakanlar Kurulu kararnamesi yayımlandığında ABD’nin Türkiye’deki 21 üs ve tesisinde 5 bin Amerikalı asker ve sivil personel bulunuyordu.
(Diliyorum ki iki dost ülke arasındaki güven sorunu çözülsün böyle radikal durumlar yeniden yaşanmasın.)
Olayın hikâyesi şöyle:
....................
İlginç bulduğum bir anıyla başlayayım.
12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra “siyasi partiler kapatılmış, liderleri ve önde gelen siyasetçileri” Hamzakoy’a gönderilmişti.
Bir süre sonra bir kez daha Süleyman Demirel zorunlu ikamet kararıyla Çanakkale’nin Lapseki ilçesine bağlı Zincirbozan’daki bir askeri tesise gönderildi.
Bu tesisin eski bir Amerikan “radar üssü” olduğu söyleniyordu.
Bu ikinci “zorunlu ikamet” Süleyman Demirel için garip bir kader cilvesiydi.
Çünkü...
“Zincirbozan” 5 yıl önce Başbakan olarak Demirel’in kapattığı 21 Amerikan üs ve tesisinden biriydi.
Zincirbozan’da da ABD bayrağı indirilmiş, Türk bayrağı çekilerek TSK tarafından devralınmıştı.
....................
Şimdi olayın başına gidelim.
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’ti.
20 Temmuz 1974’te Türkiye “barış harekâtı” adı altında TSK’yı Kıbrıs’a çıkardı.
Bugünkü sınıra kadar adanın kuzeyini ele geçirdi.
ABD’nin karşı çıkmasına rağmen gerçekleşen bu harekâtın faturası “TSK’ya silah ambargosu konularak” kesildi.
ABD ve NATO ülkelerinden TSK’ya artık tek bir cıvata bile verilmeyecek, satılmayacaktı.
HHH
31 Mart 1975’te MHP ve CGP ile AP 1. Milliyetçi Cephe hükümetini kurdu.
Başbakan Süleyman Demirel’di.
Bir gün, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar, Başbakan Demirel’e geldi. Org. Sancar’ın elinde bir metal çubuk vardı. Başbakan’a asker selamı verdikten sonra Sancar elindeki çubuğu Demirel’e göstererek, “Sayın Başbakanım, suçluyu getirdim” dedi.
Demirel sordu:
- “Paşam, hayırdır? Elinizdeki çubuğun kabahati ne?”
- “Sayın Başbakanım, askerî savaş uçakları, havada arızalanınca, bildiğiniz gibi, pilotlar otomatik paraşütle atlar. İşte bu çubuk, o sistemi harekete geçirir.”
- “Peki anladım Paşam da, bu çubuğun suçu nedir?”
- “Bu çubuk, otomatik paraşüt sistemini çalıştıran parçalardan birisi. Bu çubuk olmadığı için, pilotlar, uçağa binmek istemiyor. Yani, risk almak istemiyorlar.”
- “Paşam, çubuğu satın alalım.”
- “Satmıyorlar.”
- “Satmayan kim?”
- “Amerikalılar.”
- “Biz yapalım.”
- “Yapamayız, çünkü patenti bizde değil.”
- “Anlaşıldı Paşam...”
......................
Demirel Başbakan olduğunda kucağında bulduğu “silah ambargosu” nedeniyle hem üzgün, hem öfkeliydi.
Ankara’ya gelen dönemin Dışişleri Bakanı Kissinger ve daha sonra Brüksel’de konuştuğu ABD Başkanı’nı Ford’a “ambargonun ABD ile Türkiye arasındaki ilişkileri germesinin yanı sıra TSK’nın savaş gücünü zayıflattığını, bunun dolaylı olarak NATO gücünü de zaafa uğrattığını” anlatmıştı.
“Bizi istemediğimiz sert tedbirler almaya zorlamayın” diye uyarmıştı.
Fakat...
Sonuç alınamamıştı.
Bunun üzerine Türkiye, 25 Temmuz 1975 tarihli Bakanlar Kurulu kararnamesiyle “Türkiye’deki sayıları 21’i bulan bütün ABD üs ve tesislerini” kapattı.
İncirlik’i ise sadece NATO kullanabilecekti.
.......................
Bu “sert ve kararlı” tavır ABD’yi epey sarsmıştır.
Ambargo 1978’de ABD kongresi kararıyla kaldırıldı. (Başbakan Bülent Ecevit’ti.)
Türkiye’deki kapatılmış üs ve tesislerin -İncirlik dahil- yeniden Amerikalılar tarafından kullanıma açılması ise 12 Eylül generaller yönetimi tarafından alınan kararla mümkün olmuştur. (18 Kasım 1980)
......................
Zaman içinde bazı tarih ve ayrıntıları unutmuş olabilirdim.
Demirel eksenli kitaplarıyla da tanıdığımız gazeteci dostumuz Hulusi Turgut’a başvurdum.
“Ondan aldığım bilgileri” harmanlayarak ve gene onun yansıttığı “Zincirbozan” ile “Org. Sancar’ın elindeki metal çubuk” anekdotlarıyla renklendirerek sundum.
Çok teşekkürler Hulusi Turgut.