TÜRKİYE’nin ABD ile ilişkileri -gerçekten- çok hassas ve yüksek gerilimli bir süreçte.
Rusya’dan alınan S-400 hava savunma sistemi, F-35 krizi, ABD’nin Fırat’ın doğusunu kanatları altına alması, Doğu Akdeniz’deki enerji sorununda ağırlığını Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne kaydırarak silah ambargosunu kaldırması Türkiye’ye yaptırımlar için Kongre dayatması, vs.
İşte bu sert rüzgârlar eserken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Japonya’ya uçacaktı.
Başkan Trump’la görüşecekti.
Doğrusu, iktidarı ve muhalefetiyle kimsede umut işaretlerinin geldiği söylenemezdi.
G-20 Japonya toplantısı öncesinde bir ışık görünmüyordu.
Eldeki veriler, göstergeler göre, Türkiye ve ABD’nin sorunlu her alanda çıkarlarının çatıştığı bir büyük düğüm oluşmuştu.
Akılcı “uzlaşma” yolları masa üzerinde yoktu.
O tarihlerde “ilişkiler için patlamaya hazır bir bomba” metaforu yapmış ve “Pimi çekilmeden” başlığıyla şöyle yazmıştım. (Milliyet, 13.06.2019, Perşembe)
.......................
Uzlaşma olur mu?
Burada Trump’ın üç özelliğine işaret etmekte fayda var.
1- İş adamı olarak Trump şimdiye kadar 7 kez iflas etmiş.
İflastan, kayıptan korkmayan bir karakteri var.
O nedenle müzakere ettiği karşı tarafa “gözü kara” izlenimi veriyor.
“Bizi kaybetme riskini alamaz” gibi yorumlara aralık kapı bırakmıyor.
2- Pokeri çok yüksek potla açıyor.
Yani...
Tehditlerinde büyük oynuyor.
Karşı tarafı kaygı hatta dehşet psikolojisine sokup sonra pazarlığa geçiyor.
İstediğini elde etmek için iş hayatının yönetimi bu.
Örneğin...
Çin’e 150 milyar dolarlık vergi kararı sonrası “Bu daha başlangıç. 500 milyara da çıkabilir” tehdidini savurmuştu.
3- Aynı tehdidin sonrasında Çin lideri Şi’nin şahsi dostu olduğuna gönderme yapmıştı.
İkisinin birlikte karşılıklı dostluk ve kişisel güven duygularıyla bir çözüm üretebilecekleri mesajını vermişti.
“İnanıyorum” diyemem ama “umuyorum” ki bir uzlaşma formülü bulunacaktır.
Trump pokerde el yükselterek Türkiye’yi zorlamakta.
Sonrasında Recep Tayip Erdoğan’la “Başkanlar” düzeyinde bu belanın pimi çekilmeden bir şekilde etkisiz hale getirilmesine tanık olabiliriz.
.......................
Gerçekten de yazının son satırındaki gibi “Başkanlar düzeyinde” yani Erdoğan Trump’ın yüz yüze görüşmesinden “çözümlerin araştırılması, uzlaşma formüllerinin bulunması” ortak iradesi çıktı.
Belirttiğim gibi, Trump “kendini son anda çözüm oluşturan, bunu şahsi karizması, diğer ülkelerin liderleriyle şahsi dostluklarıyla başardığı” gibi havalar basmayı seviyor.
“Ben yaptım, ancak ben yapabilirim” iddialı karizma inşa etmeye bayılıyor.
Amerikan seçmeninde de bu algıyı yaratmak odaklı dış politika yapıyor.
Çin’le karşılıklı vergiler, yaptırımlar konusunda bakanlarını TV ekranlarına çıkartıp tehditler yağdırtıyor.
Ama...
O bakanlara “tehditleri sıraladıktan sonra, gene de ‘Şi Cinping Başkan Trump’ın dostudur, onlar baş başa verdiklerinde çözüm bulurlar’ deyin, hatta birkaç kez vurgulayın” diye tembihlerde bulunmuştur.
Aynı şeyin, bakın “Kuzey Kore Lideri Kim Jong-Un ile de olduğunu” daha dünkü gazete sayfalarında görmedik mi?
.......................
Trump tahliline devam...
180 derece dönüşler de madalyonun öte yüzündeki Trump’tır.
O nedenle Japonya sonuçlarından gereği kadar umutlu, yeteri kadar da ihtiyatlı olmak gerekir.