İŞTE size iki başucu eseri... Bir kitap, bir albüm. İkisinde de Fazıl Say imzası var. Önce birincisi...
Fazıl Say “ünlü şairlerin güz temalı şiirlerini” seçti ve besteledi.
“İlk Şarkılar ve Yeni Şarkılar” albümlerinden sonra bu kez de “Güz Şarkıları” ile yüreklerimize dokunuyor. Ama önemli bir farkla... Fazıl, ilk kez piyanosunu başka bir piyaniste emanet ediyor. Hem de evindeki kendi “piyanosuna...”
Elbette değerli bir isme: Ece Dağıstan’a... Ece Dağıstan Viyana Müzik Akademisi eğitimli. 4 yaşında piyano çalmaya başlamış. İzmirli... Çoğu İzmirli gibi güzel ve yetenekli.
11 yaşında konservatuara yolculuk... İzmir Devlet Konservatuvarı...
17 yaşında başlayan ve 10 yıl süren Viyana’da müzik eğitimi.
Güz Şarkıları’nın solisti Güvenç Dağüstün de Viyana’daki Ece aynı okuldan arkadaşı... Güvenç “Nâzım Oratoryosu”nun da solistiydi.
......................
GÜZ ŞARKILARI’NIN yorumcusu Güvenç Dağüstün ve piyanisti Ece Dağıstan, Şeffaf Oda’da kayıt sürecinin gergin ve eğlenceli anlarını paylaşıyor.
Fazıl “Güz Şarkıları’nın puslu atmosferine Ece’nin tuşesi çok yakışıyor” diyor. Güvenç’in de yorumunu “müthiş” olarak nitelendiriyor.
Güz Şarkıları’nın içindeki Doğu-Batı sentezi, Türk musikisi, caz, kabare müziği, nostaljik melodileri ve akılda kalıcı sözleri ile başucu albümü...
Sonbaharın melankolik renk ve dokusuyla 8 şarkıdan oluşuyor:
Başrolde piyano ama 15 enstrüman da sesler paletinde yer alıyor.
Kanun, kemençe, duduk, viyola, viyolonsel, basgitar, caz davul, altosaks, klarnet, flüt ve vurmalı sazlar.
Önemli müzisyenler bir araya
geldi bu albümde... Güvenç Dağüstün’ün müthiş sesiyle... Güz Şarkıları’nın dinleyicisi çok olsun.
......................
FAZIL imzalı diğer başucu eseri
ise “Akılla Bir Konuşmam Oldu” adlı kitap... Fazıl’ın iç dünyasına ışık tutuyor kitap. “Bir dâhinin hatıra defteri” gibi. Kendisiyle yüzleşmesinden özel yaşamına, müziğin tüm ince teknik detaylarından “çocuklarım” dediği eserlerine... Kısacası “Fazıl Say” dünyasının merkezine yolcululuk...
......................
FAZIL SAY’IN “Yürüyen Köşk” İstanbul prömiyeri de yaklaşıyor. Hatırlatayım... 23 Aralık’ta Wolksvagen Arena’da...
YILDIZ UGRUNA CAN
GEÇEN yıl 2016... Gastronomi dünyası “bir yıldız uğruna, büyük bir şefin intiharıyla” yankılandı. Dünyanın en iyi restoran şeflerine verilen “3 Michelin” yıldızlı “İsviçre /Lozan’daki Hotel de Ville”in şefi Benoit Violier canına kıymıştı. Şaşkınlık ve büyük üzüntü. Sebep? “3 Michelin yıldızından birini kaybetmek üzere olduğu kuşkusu...” Oysa yıldızı alınmamıştı ve hâlâ Hotel de Ville’in 3 yıldızı var. Dünyada sadece 100 restoran şefinin 3 Michelin yıldızı vardır. Rüyalarını bu yıldızlar süsler. Ve... Canına kıyan şef Violier de onlardan biriydi.
......................
MICHELIN yıldızlarının şefler için önemini vurgulamak amacıyla bu dramatik olayı yazdım. Mutfağa adımını atan bir çırağın bile hedefinde “Michelin yıldızı” vardır. Biraz açayım... Daha otomobilin en ilkel üretimlerinin yapıldığı yıllarda sürücüler için büyük problem; “Nereden benzin alabilirim, nerede mola verip iyi yemek yerim, hangi otelde konaklayabilirim?”
Aslında “otomobil lastiği üreten” Michelin, bu sorulara cevap oluşturacak bir çalışmaya girer. Şehirler arası yollarda benzin istasyonları, iyi yemek sunan restoranları, klası olan otelleri içeren “Guide Michelin (Michelin Rehberi)”ni yayımlar.
O zamanlar otomobil sahibi olmak büyük lüks. Bu lükse sahip burjuvalar elbette yolculuklarında iyi yerlerde yemek ve gecelemek istemektedir. Zamanla Michelin rehberleri sadece Fransa değil tüm dünyada gastronominin referansı oldu. Michelin rehberinin isimleri gizli tutulan gastronomi uzmanları dünyanın restoranlarını dolaşırlar, tadım yaparlar, servisi, tabak, çatal, bıçak, hijyen gözlemlerini yazarlar. Bir, iki ya da üç Michelin yıldızını çok az sayıda şefe verirler. Elbette kendilerini açık etmemek için yediklerinin içtiklerinin parasını öderler.
Geçtiğimiz hafta İstanbul Soho’da TÜRSAK’ın (Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakfı) bir daveti vardı. Sadece Türkiye’nin değil Avrupa’nın da en güzellerinden biri olan Soho’nun sinema salonunda “Michelin Yıldızlı Şeflerle röportajlarla örülmüş bir belgesel” gösterildi.
İntihar eden şef Violier’den tutun Fransız, Alman, Amerikalı, Japon “Michelin Yıldızlı” şefler, duygularını ve kariyer yolculuklarını kameraya anlatıyorlardı. Biri çok duygulandırdı. Danimarka’nın başkenti Kopenhag’dan, Lübnan kökenli şef Wassim Hallal... Lübnan’ın bir köyünden Kopenhag’da en iddialı mekânlardan birinin şefliğine uzun yolculuk. Sonra.... Beyaz perdede şef Wassim Hallal’a, Paris’teki Michelin merkezinden gelen bir telefonla yaşananlar gösteriliyor. “İlk Michelin yıldızını aldığı” bildirimidir bu. Arap Wassim’in tutamadığı gözyaşlarıyla, Viking kökenli beyaz mutfak arkadaşları tarafından kucaklanışı...
İşte o şef Wassim Hallal Soho’daki davet için Türkiye’ye gelmişti.
Ekibiyle birlikte mutfağa girdi harika bir lezzet yelpazesi açtı.