Yarın yürekten kutlayacağımız Cumhuriyet Bayramımız için kimi fesli kafalara dank etmesi dileğiyle, dünden devam...
...................
Kapitülas-yonlar ve Duyunu Umumiye ile iliklerimize kadar sömürülüyorduk.
Üretim çok azdı, neredeyse bütün sanayi ürünleri dışarıdan alınıyordu.
Şeker, un ve hatta kiremit bile ithal ediliyordu.
Ülkede toplam 281sanayi kuruluşu vardı. Bunların sadece yüzde 9’u devletindi.
Bu kuruluşlardaki sermaye ve emeğin sadece yüzde 15’i Türklerindi. 165-170 arasında iş yeri bulunan İstanbul’da aynı dönemde tam 359 genelev vardı.
Madenler de yabancıların elindeydi.
I. Dünya Savaşı’nın yarattığı sefalet toplumu kemirmiş; içki, kumar, beyaz kadın ticareti giderek artmış, fuhuş yayılmıştı. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kalan 4 önemli fabrika vardı.
Bunlar Hereke İpek Dokuma, Feshane Yün İplik, Beykoz Deri, Bakırköy Bez... (Bu sonuncusunun yöneticisi dedem Muharrem Bey’di. G.C)
..................
Okuma yaşındaki çocukların sadece dörtte biri okula gidebiliyordu. Türkiye’de sadece 4 bin 894 ilkokul vardı.
Toplam 72 ortaokul vardı. 5 bin 905 öğrenci okuyordu.
Tüm ülkede 23 lise vardı. Öğrenci sayısı 1.241’di.
Ayrıca ortaokullarda sadece 543, liselerde ise 230 kız öğrenci kayıtlıydı.
Öğretmenlerin üçte biri öğretmenlik eğitimi görmemişti.
Medreseler askerden kaçma yeri ve bağnazlık yuvası durumdaydı.
479 medrese de vardı. 18 bin öğrenci kayıtlıydı. Sadece 6 bini devam ediyordu.
Türkiye’de yüksek lise görünümünde bir üniversite (Darülfünun) vardı.
“Fotoğraf çektirmeyi, dans etmeyi suç ve günah olarak gören” bir üniversite!!!
Harf Devrimi olduğunda bazı hocalarının “Latin harfleriyle yazacağıma kalemimi kırarım!” dediği bir üniversite!..
Ülkede Darülfünun dâhil 9 yüksekokul vardı. Bunların toplam öğrenci sayısı 3 bin kadardı. (Büyükbabam Nadir Paşa tıp doktoruydu. Osmanlı’da şanslı gençlerden biriydi. G.C)
....................
Halk kitap okumuyordu.
15. yüzyılda Avrupa’da 1.700 matbaada 15-20 milyon kitap basılmıştı.
Osmanlı’da ise o tarihte matbaa bile yoktu.
Osmanlı’da ancak 18. yüzyılda sadece -toplamı- 23 cilt tutan 17 kitap basılabilmişti. Baskı adedi 13 bin 200’dü.
Erkeklerin yüzde 7’si, kadınların binde 4’ü; toplam nüfusun ancak yüzde 3’ü, 4’ü okuma-yazma biliyordu.
Yani...
Atatürk, Harf Devrimi’ni yapmadan önce de toplumun yüzde 90’ından fazlası dedesinin mezar taşını okuyamıyordu!’
....................
Ve Atatürk’ün daha Cumhuriyet’in ilk yıllarından şu söylemiyle noktayı koyuyorum:
Uygulamaya dayanan yaygın bir eğitim öğretim için vatanın önemli merkezlerinde çağdaş kütüphaneler, botanik ve hayvanat bahçeleri, konservatuvarlar, atölyeler, müzeler ve güzel sanatlar sergileri kurmak gerekli olduğu gibi, özellikle şimdiki mülkiye merkezleriyle bütün yurdun matbaalarla donatılması gerekmektedir...
....................
Atatürk’ü iyi anlayan, yorumlayan ve yazan Sinan Meydan’dan yansıttığım bu satırlar yarın kutlayacağımız Cumhuriyet Bayramı’nın önemini aydınlatan meşaledir.