100. ölüm yıl dönümünde Sultan Abdülhamid anıldı.
Sultan Abdülhamid kimilerine göre “ulu hakan”, kimilerine göre “kızıl sultan...”
Sultan Abdülhamid gerçekten önemli, akıllı, gerçekçi bir devlet adamıydı.
Dış politikada -İlber Ortaylı Hoca’nın söylemiyle- tarihin en büyük “diplomat bakanı” diye tanımlanan Bismarck’ı sotaya düşüren tek devlet adamıydı o.
Arapça, Farsça, Fransızca biliyordu.
Klasik müzik ve opera tutkunuydu.
Abdülhamid’in hayatını yazan tarihçi François Georgeon’a göre, eğitime odaklanmıştı.
Onun devrinde açılan okul sayısı cami sayısının çok üstündeydi.
Batı’ya “Panislamizim” korkusu vererek Osmanlı’yı ayakta tutma stratejisini uygulayan halifenin “camiden daha çok okul açması” dikkat çekicidir.
Kurduğu müstahkem mevkiler öylesine güçlüydü ki İngiliz ajanları raporlarında “olası bir savaşta İngiliz gemilerinin Çanakkale’den geçemeyeceği” uyarısını yapıyorlardı.
Tren yolları... Anadolu’da tarıma büyük sıçrayış yaptırması, yatırım hamleleri, vs...
OLMAMIŞ GİBİ
Bunlar artılar.
Sultan Abdülhamid’in -eksisi- kurduğu sansür ve ihbar devletiydi.
Haber alma hürriyeti, gazeteler koyu bir karanlık içine hapsolunmuştu.
Bir örnek...
Albülhamid’in Japonya İmparatoru’na mesaj iletmek üzere gönderdiği Ertuğrul gemisi, dönüşte Japon takımadalarının güneyinde bir tayfunun ortasında kalır. Kıyıya savrulur. Batar. 610 mürettebattan sadece 69’u kurtarılabilir.
Facia haberi Yıldız Sarayı’ndaki Abdülhamid’e ulaşır ulaşmaz hemen sansür edilir. Günler boyunca bu elim kazadan ne tek kelime gazetelerde yer alır, ne tek kelime konuşulur. Ancak fısıltılar yaygınlaşınca artık hasıraltı edilemez hale gelir.
Sansür kapısı aralanır.
Olay koyu istibdadın örneğidir.
............
Bu bağlamda günümüzdeki “tutuklu gazeteciler” sorununa da işaret etmek isterim.
Nazlı Ilıcak, Şahin Alpay, Mehmet Altan, Ahmet Altan, Ali Bulaç, Mümtazer Türköne, Ahmet Turan Alkan, Murat Sabuncu tutuklular.
Hapisteki -gazetecilik kisvesi altında terör örgütlerinin mensubu sözcüleri- bu yazının dışında tutuyorum.
Ama...
Adlarını saydıklarım gerçek gazetecilerdir.
Onlar için “darbeci” iddiası vicdanlarda onay bulmuyor.
Dün Hürriyet’te Taha Akyol bu “vicdan” engelinin ötesinde “hukuk açısından da konuyu irdeledi.”
Tasarıda “cebir ve tehditle” hükümeti devirmeye kalkışmak, ağır müebbet hapisle cezalandırılıyordu.
“Tehdit” kavramı muğlaktır, özgürlükler aleyhine yorumlanabilir. Onun yerine daha somut “cebir ve şiddet” denilmeli diye bir değişiklik önergesi verildi ve kabul edildi.
............
Gazetecilerin cebir ve şiddet içeren tek eylemi, tek yazısı gösterilmeden bu tür genel yorumlarla suçlama yapılıyor.
Bu yüzden 1 buçuk yıldır tutuklular.
Peki, Anayasa Mahkemesi ne diyor? (Şahin Alpay dosyası)
“Suçlamaya konu yazılarda hükümetin görevden zorla uzaklaştırılması gerektiği yönünde bir ifade yer almamaktadır.”
Bir de mahkemeler arası “Enis Berberoğlu olayı” var.
...........
Ölümünün 100. yıl dönümünde Sultan Abdülhamid’i anarken düşüncelerim beni buralara da getirdi.