Küresel “Pazartesi sendromu” diye bir psikoloji vardır.
Hafta sonunun tatil rehavetinden iş hayatına sert geçişin ilk günü “bedenlerin, zihinlerin” spontane direnişidir.
Hatta...
Bir şehir efsanesi olarak Avrupa’da, Amerika’da otomobil alacak olanların “aracın imalat gününü araştırdıkları, pazartesi üretilmiş arabaları almadıkları” yıllarca konuşulmuştur.
Seçim zamanları başka ama genelde yazı işlerindekilerin en zor gazete hazırladıkları gün pazardır.
Çünkü...
Siyasetçiler de genellikle aileleriyle beraber olurlar, gazeteler haber bulmakta zorlanır.
.......................
Batı’da “hafta sonu gazetesi” diye bir uygulama yaygındır.
Hafta sonu gazetesini, tatil yapan ana gazeteden tamamen farklı bir kadro üretir.
Adeta “dergi” gibi, konuları başka açılardan ele alan, çok farklı ve ilginç konular işleyen özgün gazetelerdir.
Hemen ertesi günü, pazartesi hazırlanan ana gazete bir de bu “mukayese” handikabıyla karşı karşıyadır.
.......................
Oysa...
Pazartesi, “taze bir başlangıç” algısıyla enerji ışıltıları da yansıtabilir.
Gazete ve TV yayınlarını bu açıdan bakarak yapanlar haftaya 1-0 önde başlar.
Ayrıca...
Geride bırakılan hafta sonunun dinamikleri de ateşleyicidir.
Ne ilginç notlar vardır.
........................
Örneğin...
Hafta sonunda dikkatimi çekti.
Köpekler geceleri bir başka türlü havlıyor.
Bazen koro halinde en yüksek desibele ulaşıyor.
Öğrendim ki...
Bodrum’un bazı semtlerine yaban domuzları sürüler halinde iniyor.
Evlerin, bazı otellerin arkalarına geliyor.
Çöp tenekelerini devirerek yiyecek arıyorlar.
Köpekler de çeteleşip bunları havlayarak uzaklaştırmaya çalışıyorlar.
Konacık’ta caddelere inmiş yaban domuzları artık olağan karşılanıyormuş.
Bitez’e de inmeye başladılar.
Bir sitenin apartlarına kadar gelmişler.
Fotoğrafları site sakinlerinin WhatsApp grubunda yayınlandı.
........................
Ve bir tartışmadır gidiyor.
Ne yapılmalı?
Yaban domuzları tehlikeli mi?
Saldırgan mı?
Saldırırlarsa ne yapmalı?
Silahla ya da belediyeden yardım istenerek mi mücadele edilmeli?
Alışkanlık haline gelirse ve domuz sürüleri çoğalırsa, yaz aylarında siteler dolunca çocuklar nasıl korunacak?
Kimi hayvan haklarından bahsediyor, “Dokunmayalım” diyor.
Kimi: “Nasıl yani, çocuklarımızı domuz sürülerinin saldırılarına açık mı bırakacağız?”
.........................
İşte...
“Human interest” bir konu.
Domuzlar neden yerleşkelere inip çöp bidonlarını devirerek yiyecek arar hale geldiler?
Mahallelere inen ve özellikle zaman zaman saldırgan olabilen domuzlara karşı güvenlik önlemleri alınmalı mı?
Bu durumda “hayvan hakları” pardon “domuz hakları” nerede başlar, nerede biter?
Önemli not: “Kimse bu yazıdan bir siyaset göndermesi, iması üretmesin...”
Sadece bir “pazartesi sendromu...”