17 Ağustos depreminin 19. yıl dönümü.
Her ABD Başkanı Trump gibi değildir.
Bugün size ABD Başkanı -baba- Bush’un eşi gene oğul Bush’un annesi Barbara Bush’un 17 Ağustos depremine duyarlılığı ve önemli katkısını yazıyorum.
.......................
Deprem gecesinin sabahında oradaydım.
“Gazeteci tarihin tanığıdır” denir.
O faciaya tanık olmuştum.
Ve...
Gördüklerimi yazmanın ötesinde de bir şeyler yaparak katkıda bulunmak için çırpınmıştım.
Aşağıda depremin 10. yılında yazdığım yazıdan bazı satırları sunuyorum.
.........................
17 Ağustos depreminin 10. yılı.
O günlerde Kocaeli Stadyumu’ndaydım.
Depremzedelerin bir kısmı oraya gönderilmişti.
Stadyum ve çevresinde ekmek dağları oluşmuştu.
Görevli doktorlar yakınıyorlardı:
“Yüzlerce kamyon ekmek geliyor. Eski alışkanlıkla hâlâ ekmek ve su göndermekle sorun çözülür sanıyorlar.
Bu ekmekler çürüyor. Köpekler üşüşüyor, daha da büyük hijyenik sorunlar üretiliyor...”
Gerçekten...
Etraf çürük meyve sebze kokuyordu.
Çöpler alınmamıştı.
Ekmek dağları ve su sızıntıları ürküntü veriyordu.
........................
Kocaeli Stadyumu’nda konuştuğum genç doktorlar şöyle diyorlardı:
Burası Angola değil. İlacımız, ekmeğimiz var. Bize lazım olan ilaç, kan koyacağımız seyyar buzdolapları, soğuk hava depoları, seyyar jeneratörlerdir. Kan sayımı için counter, taşınabilir röntgen cihazı, hasta başı monitörü ve klorlama cihazıdır. Solunum cihazı, pulverizatör, su tankı, çöp-atık imha makineleri, böbrek diyaliz cihazlarıdır... 25 yataklı seyyar hastanelerdir.
........................
Mayo Clinic’e giden Türk hastaların koruyucu meleği Dr. Sait Tarhan, “Yazını okudum. Americares, yardıma hazır. Hepsini getiriyoruz Türkiye’ye” diye telefon etmişti. Gerçekten... 48 saat sonra Atatürk Havalimanı’na bütün o sofistike tıp aygıtları, dev nakliye uçaklarıyla yığın yığın indirildi.
Amerika’daki Mayo Clinic’in öğretim üyesi Dr. Sait Tarhan, Amerikan yardım kuruluşlarını harekete geçirmiş, “ileri teknoloji tıp aletlerini” Türkiye’ye göndertmişti.
Ama gümrük duvarları aşılamıyordu.
Birkaç gün süren uğraşılardan bu sorun aşıldı.
Ama bu kez bir başka zorun çıktı.
“Devasa ambalajları kim ya da hangi kurum teslim alacaktı? Resmi etiket sahipleri, “Bu kargaşa içinde benim bunları koruyacak özel donanımlı mekânım ve elemanım yok” cevabını veriyordu.
Neyse ki akla Gölcük Donanma Komutanlığı geldi.
Gerçi orası da kısmen harap olmuştu, orduevi bile yıkılmıştı. Zamanın Gölcük Donanma Komutanı Oramiral Bülent Alpkaya duruma el koydu.
Hem “özenle muhafaza edilecek mekânlar” tahsis etti, hem el altından -aracı- deprem çakallarının ellerine geçmeden gerekli hastanelere dağıttı.
O günlerde Associated Press bu olayı haber yapmıştı.
.....................
Her an 7.5 büyüklükte bir deprem tehdidi olan İstanbul’da bazı köprü, hastane, okul “sağlamlaştırma” dışında hangi önlem alınmış?..
“Kentsel dönüşüm” sağlanabilmiş mi?