Deniz Seki ile yeni yıl özel
Yarın 2019’a giriyoruz. Ama biz Şeffaf Oda’da bugünden yeni yılı kutluyoruz. Yılbaşı özel konuğum Deniz Seki.
“20. sanat yılını” kutlayan Deniz Seki’nin 9. albümü “Uzun Hikâye” sanki “yaşam roman”ı gibi. Ya da kendisiyle “nehir söyleşi...”
Deniz tüm yaşadıklarını “Uzun Hikâye” ile anlatıyor.
Albümdeki şarkılar kitap sayfaları sanki...
...................
Programa albümün kilit ve klip şarkısı Öğrendim ile başlıyoruz. Söz ve müziği Deniz’e ait olan Öğrendim’de “Yanmayı da öğrendim, ateş oldum, köz oldum, sönmeyi de öğrendim” diyor Deniz.
“En çok neyi özledin?” diye soruyorum: “Sarılmayı özledim, annemin elini öpmeyi özledim, halıya basmayı özledim” cevabını veriyor gözleri dolu dolu... Cezaevindeyken Deniz’e Sezen Aksu “Çilehaneyi verimhaneye dönüştür” demiş. Deniz de bunu uygulayarak şarkılar yapmaya, yazmaya devam etmiş.
“Uzun Hikâye”sinde de Sezen Aksu’nun “Gidemem” şarkısı her notasıyla yükseklere dokunuyor.
Deniz “Bu şarkı sanki bana yazılmış” diyor. Söylerken şarkıyı yaşıyor.
...................
"Kelimeler sana nasıl geliyor?" soruma, “İlham öyle bir şeydir ki dokunur ve kaçar. Dokunduğu an sen ona müdahale etmezsen eğer, ilham hemen gider” diye yanıt veriyor. Uykuda ya da uyanık, nerede olursa olsun, ilham geldi mi
peşinden gidiyormuş Deniz...
Deniz Seki, kardeşi Serkan Seki ile de düet yapıyor Şeffaf Oda’da...
Söz ve müziği Serkan Seki’ye ait olan “Helal Ettim” şarkısı etkileyici.
...................
Dore Çiçek’ten Yener ve Adem Beylerin kırmızı çiçekleri, Deniz Seki’nin kırmızı elbisesine eşlik ediyor. Deniz, Uzun Hikâye albümünün mini konserini Şeffaf Oda
Yeni Yıl Özel’de veriyor.
Portaxe’ın Boğaz manzarasında Deniz Seki ile keyifli, müzikli yılbaşı özel Şeffaf Oda...
FARKLI BARDAKTA FARKLI LEZZET...
İNGİLİZ “The Independent”gazetesi dünyanın en iyi 7 skoç bardağını seçti.
Bunlardan 3’ü Türkiye Şişecam’ın global tasarım markası “Nude”den.
El imalatı bu bardaklardan biri James Bond filmleriyle ilk şöhret basamaklarında hızla yükselen Sean Connery’nin tercihi.
Elinde “Alba” adını taşıyan bardakla çekilmiş bir fotoğraf da Independent’ta yayımlandı. “Alba” Kelt dilinde İskoçya anlamına geliyor. Tabanındaki kareli desen de İskoç geleneksel deseninden esinlenmiş.
İskoçya’da erkeklerin giydiği kareli etekler de “Kelt” ya da “Kilt” adını taşır.
...................
Türkiye Şişe ve Cam Sanayii kendi kulvarında dünyanın 3’üncü büyüğü.
Yurt dışında da fabrikaları var. Örneğin Rusya’daki Paşabahçe kuzey komşumuzdaki pazarın yüzde 60’ına hâkim.
...................
“Nude” markasıyla dünyaya açıldı.
Çok tuttu. Alanındaki yüzlerce yıllık kökleri olan lüks markalarla yarışmakta.
...................
Yair Haidu başarının arkasındaki formülü açıkladı.
Artık kolalı beyaz keten örtüler, altın varaklı porselen tabaklar, işlemeli kristal bardaklarla büyük sofralar, aile yemekleri inişte. Birlikte yemek süreleri kısalıyor.
Çoğu kez... Eve gelen kendine bir şeyler hazırlayıp masaya geçiyor. Yalnız yiyor.
Veya çok teferruatlı sofralar yerine küçük ailenin sade sofraları yükselişte.
Ama... Gene de ince zevk yansıtan tabak ve bardak seviyorlar. Hatta 3 Michelin yıldızlı bir restoranın beyaz örtüsüz sade şık masasını gösteren bir fotoğraf anlamlı.
Bardaklar ince, sade şık kristal.
İşte “Nude” bu yükselen akımın dalgasında pazar payını süratle artırdı.
Dünyanın önemli satış noktalarında ve restoranlarında var.
...................
Independent gazetesi tarafından seçilen skoç bardaklarıyla tadım yaptık. Onlarla uyumlu lezzetler sunuldu. Ve... İçindeki gibi zarfın da önemli olduğunun kanıtı.
Aynı Bordeaux’yu ya da aynı skoç’u farklı bardaklarla yudumlayın farklı lezzetler alacaksınız.
The Independent gazetesinin seçtiği “Dünyanın en iyi 7’sinden” 3’ü Paşabahçe’nin ürünü.
Nude bardaklarını lezzet eşliğinde tanıtım gecesinden bir anı karesi.
FAZIL SAY’LA TRANS
O gün 10 bin kişinin gözleri, kulakları, ruhu yalnızca bir kişideydi...
O gün 10 bin kişi 2 saat boyunca “trans” halindeydi.
Volkswagen Arena’da Fazıl Say 360 derece sahnenin ortasındaydı ve etrafını saran binlerce kişi büyülenmiş gibiydi.
Bir ilginç anekdot...
İlk kez vale hizmeti yoktu.
Şöyle bir açıklama yaptılar.
“Bugün Fazıl Say konseri var ve 10 bin kişi burada.
Asla yetişemeyiz, o yüzden bugün kapalıyız.”
Her restoran ve kafe doluydu.
...................
15.00 konserinde sahnenin etrafını saran 5 bin kişi yerini 20.30 konseri için yeni 5 bin kişiye bırakmıştı.
Boş tek bir koltuk bile yoktu.
Yekta Kopan’ın sunumu ve alkış seli eşliğinde Fazıl Say sahneye çıktı.
“Truva Sonatı ve İzmir Süiti”nin İstanbul prömiyeri için herkes hazırdı.
Önce Yekta Kopan ve Fazıl Say’dan “Truva Sonatı” üzerine özel bir söyleşi...
Birbirine bağlı 10 bölümden oluşuyor
“Truva Sonatı...”
Fazıl Say, “destandaki önemli şahısları” tuşlara basarak seslerle yansıttı.
“Helen’i, aşkı anlatırken işte şu notalar... Aşil’de şöyle bir melodi... Savaş bölümünde şu ritim...”
O çalarken gözlerimizin önünde karakterler ve anlar uçuşuyordu.
Brahms, Chopin ve Rahmaninov’un İzmir Marşı yorumları ise müthiş yaratıcı ve heyecan verici sürprizleri oldu Fazıl Say’dan.. Fazıl’ın “Körfez Dalgaları”, “Kordon’da Sessiz Sabah”, “Urla Şiiri” ve “Final Caz Zeybek” bölümleri de İzmir’in huzurunu
ve ruhunu yansıtıyordu.
“Summertime” ve “Paganini”de cazın özgür ruhu Fazıl’ın parmaklarıyla kanatlandı.
Zaman zaman Fazıl’ın piyanosuyla konuşmaları da duyuluyordu. Bu onun piyano başında başka bir boyuta geçtiğinin kanıtıydı.
Konser sonunda 5 bin kişi ayağa kalktı ve dakikalarca alkışladı. Sahne toplanmaya başlayıncaya kadar kimse
salonu terk etmedi.
Fazıl konserin başında
zaten “Bu benim için gerçekten bir onurdur. Böyle bir ilgi, talep. Ama bu Türkiye için de güzel bir tablo diye düşünüyorum. Hepinize teşekkür ederim” demişti.
...................
Şehir dışında olduğum için sevgili Fazıl Say’ın Truva Sonatı konserine gidemedim. Şeffaf Oda TV programı yapımcım Kübra Kalem Baykara’nın konser izlenimlerinin satırlarıyla sundum. Teşekkürler sevgili Kübra.
Notalarla büyüleyen adam.
BİR ATATÜRK HEYKELİ VAR UZAKTA...
Atatürk’le ilgisi olmayan, beden oranları garip, heykeltıraş özentisi amatörlerin ellerinden çıkan o görüntüler gerçekten Atatürk’e de, sanata da saygısızlık. Avrupa kentlerinde devlet büyüklerinin, tarihi şahsiyetlerin 500-600 yıl önce yapılmış heykelleri... Hatta kadim Yunan’daki heykeller... Rönesans İtalya’sından heykeller birer sanat olayıdır.
Binlerce, yüzyıllarca yıl öteden günümüze kadar gelen estetik güzelliklerdir. 20’nci, 21’inci yüzyılda hâlâ garip, orantısız, Atatürk’e benzemeyen heykellerin yapılmakta oluşu Türkiye’nin sanat gelişmişliği adına utanç vericidir.
.........................
fotoğrafıyla karşılaştım. Türkiye’nin ta öbür ucunda Ardahan’ın
Hanak ilçesinde bir yapıt.
İki tarafında 24’er metre uzunluğunda direklerde dalgalanan Türk bayraklarıyla, 6x15 metrelik kaide üzerinde güzel bir Atatürk heykeli. Orantıları gerçekçi, Atatürk’ü tamamen yansıtan başarılı bir çalışma. “Bravo” diye düşündüm.
“Yerel yönetim” mi yapmış?
Hayır. İstanbul’da başarılı avukat Ergun Özer doğduğu, çocukluk yıllarını geçirdiği, ilköğretimini yaptığı Ardahan’ın Hanak’ında mimar Aslan Başpınar’a yaptırtmış bu Atatürk heykelini. Ayrıca gene Ardahan’ın Damal ilçesine 3x4 metre ebadında bir Hacı Bektaş rölyefi de yaptırmış.
Kendisinin ve kendi gibi nice başarılı olmuş köy çocuklarının Atatürk’e olan gönül borcunun bir ifadesi bu.
Gürcistan sınırında bir Atatürk heykeli var uzakta.
Okuyucularıma 2019 için en iyi dileklerimi sunuyorum. Yılın ilk haftası tatilde
olacağım. İzninizle...
